ÇOK TASALANDIM, TANRI RAHMETİNİ ESİRGEMESİN
Bu tarihten takriben 30 yıl önce, Ramazan bayramına iki gün kala, akşam 20.00 sularında, vali konutunun yanından, çarşı istikametine doğru yürüyordum. Kentin; sokak lambaları yanmış, herkes evine çekilmiş, caddeler, meydanlar boşalmış, eve geciken bir/iki kişi, hızlı adımlarla gelip geçiyordu ve her yer bomboştu. Bir an, 3/5 adım önümde; kasketli, başı öne eğik, oldukça yaşlı, hırpani kıyafetli, ağaç dalından yapılmış uydurma bastonu ile ağıır ağır yürüyen bir kişi gördüm. Hafif sesle hıçkırarak ağlıyordu, her haliyle perişandı! Yaklaştıkça, ağlaması daha çok fark ediliyordu. Yaşlı birinin ağlaması, beni son derece üzdü. Hemen yanına yaklaştım, tanımıyordum. Yüzü kırışmış, yanakları sarkmış, ağzında diş kalmamış, birkaç gündür tıraş olmamış, ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Ara sıra; gözünün yaşı ile burnunun akıntısını, elindeki mendilimsi bez parçası ile siliyordu.
Bir an, yan yana yürümeye ve(Yerel ağızla) konuşmaya başladık: "Ne oldu, niye ağlıyorsunuz?" Deyince: "Oğlannaa, beni evden çıkarıve dilee!" dedi. "Neden?" Dedim. "Boş vee gari, orasına ne sen sor, ne ben söölüyen" Diye yanıtladı. "Şimdi nereye gideceksiniz?" "Ne bilen, nereyi gidicemee, utumunu gidig giderin!" Dedi. "Gece nerede kalacaksınız?" Sorusu onu ağlattı: "Ben oosam bilip mi durun bizim oğlan(Hıçkırarak ağlamaya başladı) Bi gıyıdı gıvrılırın, zehe?" Deyip gözlerini sildi.
Diğer sorularım, ağlamasını biraz engelledi, dertleşip içini dökmek rahatlatıyordu. Devam ettim. "Sokakta mı kalacaksınız?" Sorum, ağlamaklı bir tavırla yanıtlandı: "Haa! Ben bu yaş da, kimin kapısını çaların?" Yakın ilgim nedeniyle, beni merak edip incelemeye başladı. Belki şüpheleniyor veya neyin nesi, kimin fesi acaba, diye tedirginlik yaşadığını hissediyordum.
Sen kimsin, necisin, neden yanı başımdasın, benimle neden yürüyor ve ilgileniyorsun? Gibi soruları aklından geçirdiğini ve bu soruların yanıtını öğrenmek istediğini tahmin ediyordum. Onu daha fazla bekletmemek için, dedim ki: "Ben bir insanım, durumuna çok üzüldüm, yardımcı olmak için yanındayım. Şimdi seni bir otele götüreceğim, sabahleyin gelip alacağım(Bayramdan sonra geleceğim deseydim, yine yalnızlık duygusu yaşayacaktı) Sonrası, Allah kerim!" dedim.
Yaşama tutunabilmesi için, birinin bu çaresizlik anında onu sahiplenmesi gerekiyordu. Bu sorumluluğu tesadüfen, ama isteyerek üstlendim. Yurttaşı, bir otele götürdüm ve iki kişilik odaya yerleştirdim. Cebine küçük bir miktar, harçlık koyarak ayrıldım.
Devrisi gün otele gittim. Erken kalkmış otelin altındaki kahvede henüz çay içmeye hazırlanıyordu. "Kahvaltı ettin mi?" Diye sordum, "Etmedim" Dedi. "Hadi çayını içte, birlikte kahvaltı edelim" Teklifim hemen cevap buldu ve çayı içmeyeceğini belirterek, gidebileceğimizi söyledi. Onu, şehrimize özgü yemeği yedirmek için, kebapçıya girdik. İçeride 7-8 müşteri vardı. Yaşlıyı masaya oturtup, işyeri sahibine gittim: "Yaşlı amca misafirim, dişleri yok, et'in yumuşak yerlerinden ver. Bitirince de, ikinci porsiyonu getir" Tembihinden sonra gidip yerime oturdum.
Yavaş sesle halini hatırını, gece uyuyup uyuyamadığını sordum. Uyuduğunu söyledi, akabinde benim için dua etmeye ve iyi dileklerde bulunmaya başlayınca, durdurdum ve ona: "Kim olsa, benim gibi davranır." Diyerek; umutla yaşamasını, hayata bağlanmasını ve her şer'de bir hayır, olduğunu anımsamasını istiyordum.
Kebabı, açlığı nedeniyle bir çırpıda bitirdi. İkinci porsiyonu, iyi ki söylemişim. Çünkü aynı şekilde onu da yedi, tabağını pide ile temizlerken, üçüncü porsiyonu teklif ettim: "Sen bilirsin!" Dedi. Üçüncü porsiyonu tüketmekte azıcık zorlandı, ama tüketti. Tekrar dua etmeye kalkışınca, bunun gereksizliğini kısaca izah ettim, yine: "Herkesin böyle davranacağını, şu an rahat ve huzurlu isen, bunun yeterli" olduğunu söyledim. "Ben" dedi, "Bu kebaba, 60/70 yıl evee, kööden bazara gelince, biyon yididim. Undan soona, bi daha nasip olmadı gaari! Bu, çok horu geşdi." Dedi. "Canın başka ne çekiyor?" Diye sordum: Birkaç saniye önüne baktı ve: "Ayıp olcek emme, hindiyi gadan, nasip olupda, bi türlü bazar köhdüsünden, bi de, bazar halvesinden yiyimedim!" Deyince, yüreğim burkuldu. O an bir tuhaf oldum! O istediklerini de, öğleyin ikram ettim. Sonra otele gittik, ayrılırken bayram sonuna kadar yeterli harçlık bıraktım.
Bayram bitip, kurum ve kuruluşlar mesaiye başladı. Yaşlının rutin işlemleri bitince ilgili makam, onu komşu bir il'deki huzurevine gönderdi. Bir sene sonra izinli geldiğinde uğradı. Mutlu yaşamını ve sevincini, gözleri yaşararak anlattı. Ancak 2 yıl sonra, yaşlılık nedeniyle kuruluşta vefat ettiği bilgisi, beni çok tasalandırdı.
Ömrünün sonuna doğru tattığı huzurlu yaşam, kısa metrajlı film gibi çabuk bitmişti. Onu; doğup büyüdüğü köyünün topraklarına değil, bulunduğu şehrin, kimsesizler mezarlığına defnedilince de, bir gariplik hissettim, çok hüzünlendim! Tanrı rahmetini esirgemesin.