DAMACANA VE ŞİŞE SUYU FİYATLARI ARTTIKÇA
Yıllar önce yani 1950'lerde, şehrin Güney istikametindeki yürüyüş mesafesinin ulaşılabilir sınırı, günümüzdeki bir otelin altındaki Garanti bankasının bulunduğu yere kadardı. Öte tarafına da gidilirdi gidilmesine de, ancak oralar toplu olarak yaşanılmayan, insan varlığının kıt olduğu alanlardı. Yani; şehrimizin çarşısından, pazarından, mahallelerinden, evlerimizden ve kısacası insan popülasyonunun yoğun olduğu alandan uzaktı. Bu küçük şehrin, küçük çarşı ve pazarı bir avuç alana sığdırılmıştı. Perşembe pazarı; çarşının, arastasında, Pazar ve Kurşunlu cami çevresinde kurulurdu. Birkaç ilkokul, küçük işyerleri, hanlar, hamamlar, kıraathane ve diğer ticarethaneler ile ibadethanelerden bir ikisi de aynı sınırlar içinde konuşlanmıştı.
EVDEN EVE GEÇEN SU, TULUMBADAN ÇEKİLEN SU
İnsan için ekmek kadar önemli olan kullanma suyu, o yıllarda evden eve geçen su ile çözümlenmişti. Öte taraftan, içme suyu ise, şehrin sokaklarının bazı yerlerine monte edilmiş döküm tulumbalardan tedarik edilirdi ve başka çaresi yoktu. Bu nedenle o yıllardaki 10 Bin nüfuslu şehrin ahalisi, evine yakın tulumbadan, güğüm veya testilerle aldığı suyu, evine taşırdı. Şehrin nüfusu artıp, yeni şebeke kuruluncaya kadar, taşıma su yıllarca sürgit devam etti.
TULUMBA AMA EMME/BASMA DEĞİL
Ancak tulumbalar, günümüz yurttaşının bildiği emme/basma tip tulumbalardan değildi. Tulumbayı anlatmaya çalışsam, tarifi de zor, hayalde canlandırılması da. Çünkü çocukluğumuzda su şebekesini Alman'ların yaptığı söyleniyordu. Bu nedenle tulumbayı tarihin derinliklerine gömerek, şimdi günümüzde içtiğimiz damacana sulardan söz etmeye geçelim.
YALINAYAK BAŞIKABAK YÜRÜMEK
Ancak gelin, önce Yaz aylarında kuyulardan içilen ve içtiğimiz kap'tan birazcık bahsedelim. Efendim! Yaz günleri o sıcakta,hatta tam öğle vakti yayla'da bir yerden bir yere, yalınayak başıkabak gidiverirdik. Gidiverirdik ama bu arada yol uzunsa diliniz damağınız kururdu. Çünkü o zamanki sıcaklar da, bugünün sıcakları gibiydi. Fakat çocuk olduğumuz için etkilenmezdik! Ama sürekli terler, tuz kaybederdik. Yapılacak olan, önünüze çıkacak olan ilk kuyuya(Yaylalı çocuklar, yol üzerinde, kahve yoksa su içilecek kuyu nerede olduğunu bilir, irimlerden geçerek yolu kısaltır ve kuyuya ulaşırdı) varınca, kovayı kuyuya atar(Her kuyunun bir yerine bağlı kovası mutlaka vardı. O kovadan hem insanlar, hem hayvanlar su içerdi! Örneğin: Bendenizde buna dahilim.) alışık olduğundan, kovayı hemen doldurur ve yukarı çekerdi. Tabii susamışlık hâli, insana; o buz gibi, pırıl pırıl su sanki Ab-ı Hayattı! (Sözlük anlamı:) -Ab-ı Hayat ölümsüzlük suyu diye kabul edilir, o su'dan içenin, sonsuza kadar yaşayacağına inanılırdı- Şimdi girizgâhtan çıkalım ana temaya girelim.
PET ŞİŞE "BİSFENOL-A" VE SU
Ülkemizde pet şişelerde 1997'li yıllarda satışa sunulan 0.5L ve diğerleri, bugün endüstriyel nitelik ve nicelik kazanarak, her gün çeşitli belediyeler ve özel şirketler tarafından milyonlarca adet üretilmekte, servis edilmektedir. Sözünü ettiğimiz, pet şişe ve damacanaların ham maddesi: (Bisfenol A öncelikle çeşitli plastiklerin üretiminde kullanılan, bir kimyasal bileşiktir. En yaygın olarak organik çözücülerde çözünen fakat su'da da, zayıf çözünürlüğe sahip renksiz bir katıdır.-Alıntı-)
GÜNEŞ'DEN MUTLAKA KORUNMALIDIR
Bisfenol A adlı kimyasalın uzun süreli zaman içinde kansere zemin hazırladığı bilim çevrelerince belirtilmektedir. Sözü edilen pet şişe ve içindeki suyun, uzun süre -Güneş ışınlarına maruz kalması halinde- ürünün önemli sağlık sorunu içermesi nedeniyle kullanılmaması, konunun uzmanı çevrelerce dikkat çekilmektedir.
MUSLUK SUYU İÇME YILLARI GEÇTİ Mİ?
Özet olarak sunulan durum; anlaşılmış, hafızaya kaydedilmiş doğru olduğuda bir gerçektir. Ama yıllardır tükettiğimiz şişe suyundan vazgeçip, bir anda musluk suyu içmeye başlayabilir miyiz, bilmiyorum? Gittiğimiz çay bahçesinde, pastanede, cafe ve buna benzer mekânlarda şişe suyu bulamazsak, önünüze musluk suyu getirilecektir. Gerçi bu arada bir diğer önemli husus, damacana ve şişe suyu fiyatlarının artması hâli, yurttaşı zorunlu olarak çeşme suyunu içme durumunda bırakabilir. Ancak şehirlerin içme suları, hiç içmediğimiz su değildir tabii. Gerekirse elbette içeriz. Yurttaş, fiyatlar artmaya devam ederse, çeşmeden akan ve belediye tarafından günde defalarca kontrol edilen ve tamamen sağlıklı olduğu bilinen çeşme suyuna, bir anda yönelebiliriz ve bunu kendi kendimize hiç sorun da, etmeyiz!
SU NAKLİ VE ŞEHİR İÇİ SU SERVİSLERİ
Durum böyle olunca, pet şişenin zararı ile ilgili tedbirleri, üretici firmalar almak zorundadır. Denetim ve kontrolleri ise devlet veya yerel yönetimler tarafından yapılacağı muhakkaktır.(Gerçi ülkemizde denetim ihmali çok bariz şekilde görülür ya, neyse!) Doğru olan: suyu, Güneş ışınına maruz kalmayacak şekilde depolamak ve servis etmektir. Ayrıca suyun, üretim merkezinden araçlar içinde, üstleri kapatılmış, diğer meşrubatlar gibi nakledilme zorunluluğu vardır. Bu yöntem alınması gereken en basit önlemdir! Yurttaş konunun tehlikesini bilse bile; şehirler, ilçeler, beldeler pet şişe sularını tüketmektedir, çünkü su tüketimi ülkemizde, ekmekten sonra ikinci sıradadır. (Onun için varsa yoksa denetim)
TÜKETİCİ YURTTAŞ HER HALÜKÂRDA KORUNMALIDIR
Peki, yurttaş Güneş ışınına maruz bırakılan pet şişe sularının zararlı halinden nasıl korunacaktır ve bu nasıl gerçekleştirilecektir? Yukarıda da değinildiği gibi, birinci husus: Cola türü içeceklerin sevk ve servisi kapalı araçlarla nasıl yapılıyorsa, sularında aynı şekle tabii tutulması ve sıkı biçimde denetlenmesi, kurallara uygun bir önlemdir ve bu nedenle uygulanacağı umulur!
SU FİYATLARININ ARTIŞINA KARŞI EN CİDDİ VE EN ETKİLİ ÖNLEM
Diğer korunma şıkkına gelince, karşımıza: Su arıtma cihazları çıkmaktadır. Bu son yılların teknolojik cihazları, mutfaklara veya şebeke suyunun, apartman ana girişine bağlanması ile gerçekleştirilmektedir. Bu yöntem, en ciddi ve en etkili önlemdir ve hızla yayılmaktadır! Damacana ve şişe sularının fiyat artışı devam ettiği müddetçe ve tedbirler kulak ardı edildikçe de, arıtıcı cihaz tercihlerine yöneliş çoğalacaktır, diye düşünüyorum.