Geçtiğimiz hafta sonu, günü birlik kır gezisi için erkenden evden çıktık. Kafamızda: "Şöyle bir dolaşıp gelelim" vardı. Bir mekân, bir restoran veya bir başka yer belirlemeyi ve oraya gitmeyi planlamadık. Henüz şehir içindeydik, ışıklarda dur/kalk yaparken, "Rotayı Güney istikametine mi, yoksa Batı'ya mı çevirelim?" diye birbirimizle konuşup, düşün alışverişi yapıyorduk. Güney'de malum birkaç kıyı ilçe, Batı'da ise git gidebildiğin kadar. Öğleden sonra İstanbul'a bile ulaşmak mümkündü. Nihayetinde Güney'e yönelmenin en mantıklı düşünce olduğunu, oy birliği ile kabul ettik. Gökova sapağına yaklaştığımızda, araç kaptanı: "Eveet! Doğru devam mı edeyim, yoksa sağa mı sapayım? Diye sordu(Sağa saparsak, bilindiği gibi Marmaris veya Datça'ya ulaşılırdı.) Aile bireyleri: "Sağa sapalım veya doğru geçip gidelim" tekliflerini seslendiriyordu. Neticeten sağa sapma kararı çoğunlukla kabul edilince, Marmaris istikametine yöneldik.
Yolculuk bu tercihle sürerken, tali bir yol kavşağına geldik. O yola saptık, ama kısa süre sonra, bir başka sapma ile sola dönüp yolculuğu sürdürüyorduk. Böylece aile meclisine danışılmadan, kaptanın resen aldığı karar, bizi Datça'ya ulaştıracağı açık seçik belli olmuştu!
Datça'da çook uzun yıllar önce çalıştım. Daha sonra bir başka ilçeye gönderilince, herhangi bir vesile ile Datça'ya gidemedim. Zaten o yıllarda Datça'ya ulaşmak büyük sorundu, hatta sorunun birinci sırasını işgal ediyordu, desek yeridir.
O zamanlar ilçenin nüfusu oldukça azdı. Beş/On kamu görevlisi dışında, orta yerde pek kimse görünmezdi. Cadde yok, sokak yok, yoğun çalışılan herhangi bir işyeri yok, mağaza yok, kasap yok, bakkal yok, park yok, turizm yoktu. (Marmaris o yıllarda süngercilikle ve sebze yetiştiriciliği ile geçinirdi) Velhasılıkelam bu kıyı ilçelerimiz, bugünkü görünümünden oldukça farklı noktada idi! Bu arada, tesadüfen geçen yıl bir vesile olmuş ve Datça'ya kısa süreli gidip/gelmem gerekmişti.
Sabah yola çıkıp asfalt yollardan epey zaman sonra ilçe merkezine yaklaştıkça, fiziki değişiklikler ve gelişmeler belirgin şekilde göze çarpıyordu! Durumu görünce, tersim döndü! Nereye gittiğimi, nereye gideceğimi şaşırdım. Özel araçla gittiğim için, bereket versin navigasyon gereci ile sıkıntı çekilmeden adres bulunmuştu, ancak kısa süre içinde geri döndüğümden şehirde enine boyuna dolaşamadım.
Nihayet geçen hafta sonu, vaktimizin bol olması nedeniyle ilçe merkezini yeterince gezdim. Müthiş bir değişim geçiren ilçe, turizm merkezlerinden biri olmuş. Çok göç almış, hala almaya devam ettiği veya alacağı düşünülüyor ki, apartmanların yapımı hızla sürüyordu(.ve bu noktada, doğal güzellik, insanın yüzü gibi yaşlanmaya başlamıştı bile. Artık dönüşüde yoktu. Ah o güzel Datça yakınmaları, ileriki yıllarda başlayacaktı.) Beni daha çok üzen kare, Kaymakamlık eski binası oldu. Yaşlanmış, terk edilmiş, elinden tutacak kimi kimsesi kalmamış insana benzer hali ile tek başına, o uç noktada yardım bekleyen görünümü, oldukça hüzünlendiriciydi.
Netice olarak: Bunca yapılaşma, yapılaşmaya neden olan insan yoğunluğu, araç trafiği, rüzgâr dolaşımını kesen binalar, engebeli şehir içi yolları, Datçalı olmayan, ama para kazanmak veya sayfiye yerinde küçük yazlığım olsun diye yerleşen, sonradan olma Datçalılar.
O eski harika Datça, yok artık! İnsan nüfusunun yoğun olduğu her yer; bunaltıcı, sıkıcı, hatta sinirleri bozucu nedenleri çabucacık oluşturuyor. Bazı zamanlar içimizdeki ses: "Dağlara çekip gitsem, bağırıp çığırsam, yalnız kalıp, başımı dinlesem dedirir!" Hani: "Bir of çeksem, karşıki dağlar yıkılır!" diye, başlayan türkü gibi! Eski Datça'yı öylesine aradım ki, sormayın! 1950'lili yıllarda tattığım ve birkaç yıl yeme imkânı bulduğum fırınlanmış bademli incirde, Datça'nın güzelliklerinden biriydi!
Haa birde, o eski Bodrum'u arıyorum! Yıllar önce, uluslar arası ve yerli birkaç sanatçı ile bir kaç iş insanının, ilçeyi, bu ilçedeki doğayı ve yaşam tarzını, beğenmeleri ile başlayan dikkat çekiciliği, ilçenin; ünlenmesini, nitelik, nicelik ve özellik kazanmasına neden olmuştur. Bodrum'dan söz etmek, bu ilçede küçücükte olsa bir konut edinmek, Yaz aylarında üç günlük tatil bile geçirmek, insana farkındalık kazandırdığına inanılmıştır. Bunun halen böyle düşünüldüğü, hatta düşünenlerin çoğaldığı, genel kabul görmektedir!
Türk sosyetesinin, edebiyatçılarının, yazar/çizerlerin, şairlerin, kültür ve sanat insanlarının, bunların dışında; varsılların, emekli siyasetçi, bürokrat ve diplomatların Yaz'lık yaşam kenti, Bodrum. İlçenin her yıl ünlenen haberi ve karesi ise: Plajda lahmacundur! Bu yıl ederi: 300.-TL. dir! Afiyet dileklerimle(!)