DEVLET HASTANESİ

 

 

Menteşe Devlet hastanesi henüz hizmete açılmadı, aradan da epey zaman geçti. Aslında, mahalli seçimlerden önce açılacaktı. Seçimler yapıldı, bu arada köprünün altından çok sular aktı, hastanenin durumu biraz ağırlaştı: "Hele, hastane biraz beklesin, sular durulsun, işler yoluna girsin önümüzü görelim. O iş kolay hallederiz, merak etmeyin." Der gibi kısa süre duraksatıldı. Aslında ödenek sorunu yaşanıyordu, neyse ki milletvekili Sayın Yelda Erol Gökcan konu ile ilgili çabaları sonunda, onarım için gerekli ek ödeneği sağladı ve çalışmalar da, kısa süre sonra hız kazandı ve hatta sona gelindi. Ancak!

 

Hasta için hayati önem arz eden "Yoğun Bakım Ünitesi"nin üniversite hastanesinde bile yeterli sayıda olmadığı ve kamuoyundan bu yolda, şikâyet ve tepkilerin çoğaldığı sırada, üstüne üstlük birde hastalar sağa sola gönderilmeye başlayınca, durum süratle ele alındı ve dikkatle irdelendi. Hemen açılabilecek olan Devlet hastanesi, bu ünitenin tamamlanmasından ötürü ertelendi. Ancak ünitenin temin edilmesi: "Bana oradan, bir iki yoğun bakım ünitesi verir misiniz."demekle olmuyordu. İlgi, çaba ve bazı temaslar gerektiriyordu ki, nihayet bu koşuşturma ile gerçekleştirilince görüntüleme cihazlarının tamamı: (MR- BT-ve Ultrasonografi) ile altı adet yoğun bakım ünitesi temin edildi. Kasım/2019 sonuna veya o zamandan da önce tam teşekküllü hastane niteliği ile hizmete alınacağı kesinleşti. (Kasım'a sarkmasının nedeni; görüntüleme cihazlarının kurulumu, sisteme bağlanması denenmesi ve okeylenmesi ile ilgili.)

 

Gecikme uzayınca, kamuoyu işin tadının kaçtığını dillendirmeye başlamıştı. Hatta kamuoyundaki dedikoduda: "Güya, Menteşe ilçesindeki mahalli seçim tercihinin cezalandırıldığı ve bunun için açılışın, geciktirildiği" ağızlarda, sakız gibi çiğneniyordu. Ancak durumun öyle olmadığı, işin bitirilmesi için olağanüstü mesai sarf edildiği ve adı geçen milletvekili Sayın Yelda Erol Gökcan'ın, hastane inşaatı ile ilgili çalışmaların bizatihi takipçisi olduğu, kamuoyunca öğrenildi.

 

Gecikme bir başka açıdan değerlendirilince, eli taşın altına koymak için  mermerciler, turizmciler, otelciler, yüklenici firmalar ve hatta bunun da ötesinde, Muğla ilinin; altından üstünden, denizinden ve gölünden ve ormanından para kazananlar, açılacak bu hastane için yoğun bakım üniteleri, görüntüleme cihazları, hastanenin tefrişi ve diğer tüm sağlık gereksinimlerinin temini için ilgisini ve alakasını esirgememelidir!  Çünkü servetlerinin küçük bir damlası ile verilecek insani destek, her zaman şükranla anılmalarına neden olacaktır.

 

Kıssadan hisse için dikkatinizi çekerim: Çok değerli ve mümtaz insan, Sayın Sıtkı Koçman Muğla'da kazanmış ve servetinin önemli bir bölümünü bu il için, bu şehre yatırmıştır! Ne mutlu bu kadirşinas ve yüksek dereceli yurtsever Sıtkı Koçman'a. Bu âlicenap şerefli vatansever, gezegen yok oluncaya kadar; milyonlarca öğrencinin diploması üzerinde ismi ile hatırlanacak; sevgi ile saygı ile ve iyiliklerle anılacaktır. Şimdi onun ruhu şad, mekânı Cennettir.

 

Bu arada, eski hastane binalarını her gün üzülerek seyrederim. Bu, durumu da, geçmişe özlem duyguları ile belirtmeliyim. Çünkü yolum her gün, eski hastane yakınından geçer. Her geçişimde, terk edilmişliklerini duygusallığımla değerlendirir, bu nedenle üzülürüm. Zira görüntü tam anlamı ile boşaltılmış, terk edilmiş bir şehir, bir kasaba veya bir mahalle görüntüsünü yansıtıyor. Her tarafta bir ölüm sessizliği, sarı ve kuru otların tüm bahçeyi sardığı, bina kapılarının kilitlendiği, camlardan bazılarının kırıldığı, içler acısı şekli ile hüzün verici fotoğrafı oluşturmaktadır. İçeride ise Farelerin cirit attığı muhakkaktır! Görüntü, gerçekten üzücüdür. Gelin de düşünmeyin: Şimdi ne olacak bu binaların hali?

 

Oysa bunlar ve bunlardan çok evvelki binalara 1950'lili yıllarda iğne veya pansuman yaptırmak için girip çıktım. Aradan 70 yıl gibi bir zaman geçmiş. Hatta bazı sabahlar geçerken, acaba binalar hüzünlü bakışlarımı görüp, Mucip Arcıman ve Muzaffer Sarısözen'den alınan: "Her Sabah, Her Seher, Gelip Geçersin." Diye başlayan güzel türküyü ultrasonik sesle çığırıp, söyleyerek ve ağlaşarak: "Bizleri terk edip gittiniz, buralarda kimsesiz öksüz kaldık" diye seslendiriyorlar mı diye, hayal ederim ve içim burkulur. Duygusallık ve hayal, beton binaları bile türkü söyletip ağlatıyor işte, ne yaparsınız.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI