DÜNYA YIPRATILMAKTA VE KIZIL DERİLİ ATASÖZÜ GEÇERLİLİK KAZANMAKTA
İnsan diye tanımlanan varlık; sorulduğunda halinden çok memnun ve mutlu olduğunu söylerken, yeri geldiğinde çok şikâyet eder. Zamanı değişkendir, biri eşref saati, diğeri eşek saati olarak bilinir.(Bu vakitler insana özgüdür, diğer canlılarda rastlanmaz.) Sohbetlerinde: "Bu yaşımıza kadar neler gördük geçirdik!" veya "Bu yaşa geldik, ama başımıza gelmedik kalmadı." Demeyi, yaşam mücadelesinin nasıl geçtiğini hatırlatıcı cümle olarak sık kullanır. Mutlu olduğu zamanlarda da, keyfine diyecek yoktur.
Örneğin: Daha düne kadar; maske, mesafe, hijyen ve aşı derken, tanık olunduğu gibi bir anda bir orman yangını felaketi ile karşılaştık! "Bu güne kadar, böyle bir orman yangını görülmemişti." Demekten çekiniyorum, zira beterin beteri olduğunu çocukluğumuzda öğrendim. Ama öyle yangın ki, komşu illeri bırakın, İstanbul BŞB Başkanlığı, 700Km. den, arazöz ve itfaiye timi göndermekle kalmadı tüm imkanlarını seferber etti. İstanbul'u elinizde tutun, Hatay BŞB Başkanlığının da, arazöz ve itfaiye ekibi ile bu yangın mücadelesine katıldı, çünkü durum nicelik kazandı.
Midibüslerle İstanbul ve ilçelerinden, yangının söndürülmesine katkı sağlamak için yurttaş katılımları oldu. Böyle dayanışmalar, sıkıntılı zamanlarımızda bir anda ortaya çıkıverir, ummadığınız zamanda umulmadık desteği yanınızda bulursunuz. Araçların geçişleri görenleri çok duygulandırdı. Gözlerimiz yaşardı, demezsek o araç trafiğine mal gibi baktığımız sanılır. O nedenle iki damla gözyaşı akıtmak bizi rahatlattı. Sevindirici olan, dayanışma ruhumuzun hala ayakta ve dimdik olması, gerekli hallerde birlikteliğin derhal vaziyet alması.
Ne ilginçtir ki, Antalya, Muğla gibi turizmden para kazanan iller bu felakette çok büyük zarar gördü. "Allah, Allah ne tesadüf!" Demek için biraz saf olmak gerekiyor. On bir gün süren(Daha ne kadar süreceği belli olmayan) inanılmaz bir orman yangını için ilgililer, nihayet %90'ı kontrol altına alındığını bildirdi. Birbiri ardına çıkan yangınlar karşısında: Kundaklama mı, piknikçiler mi veya terörist eylemlerinden biri mi? Gibi soruları birbirimize sormak zorunda kalıyorduk, tahminler yürütüyorduk ve tabii çok merak ediyorduk.
Pek tabiidir ki, herkesin bir düşüncesi, aklından geçirdikleri var. Konuyu tartışmak, yangın failinin kim veya kimler olabileceğini tutturmak, tartışmanın başarısı demekti bu sebeple tartışmalarımız bitmiyordu. Herkesin bildiği gibi, orman varlığı doğal bir servettir. Bu servet ülkemizin malıdır. Malımızı kastetmek canımızı kastetmek anlamına geldiğinden bu bir suçtur.
Ancak konu ile ilgili bilim insanının biri, yangının bir başka nedenden kaynaklanabileceği konusuna değinmiştir: ".kuraklık önemli nedendir. Alt katmanlardaki metan gazının, kuraklık nedeniyle kuruyan ve yarılan topraktan dışarı çıkması ve gazın Güneş ısısı karşısında, bir noktada parlayarak yanması, yangın sebeplerinden biri olabilir." Diyerek, konuya yeni bir boyut kazandırmıştır. Konu bu açıdan tartışılır mı, bilmiyorum. Fakat bilim insanının bunu ortaya koyması önemlidir. Haklılık payı hangi ölçüdedir, doğruluk payı ne kadar geçerlidir henüz bilinmemektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki, karşımızdaki bir diğer sorun kuraklıktır. İklimler değişmektedir, buzullar erimektedir, orman alanları azalmakta ve bölgeler yeterince yağış alamamaktadır. Bu durumda, gezegen olabildiğince tehlikededir. Özellikle ilimiz, ülkemizdeki kuraklık yaşanacak bölge sınırları içindedir, yaşamımızı sürdürdüğümüz coğrafya, böyle özel bir durumla karşı karşıyadır!
Kuraklık nedeniyle, Ege bölgesi ve ilimizde pek çok dere ve çay kurumuştur. Ama bu arada, içme suyu ile gene; sokaklar sulanmakta, otomobiller ve apartman önleri yıkanmaktadır. Bu davranışları sürdürenler yüzünden, damla suya hasret kalacağımız günler her yıl biraz daha yaklaşmaktadır. Bu bir şaka değil, orman yangını gibi hatta ondan biraz daha ötede, yaşamsal gerçektir. Gelip kapımıza dayandığında, durum yaşamımızı çok etkileyecektir.
Durumdan hiç kimsenin kılı kıpırdamaz, umuruna takmaz, bana ne derse, gelecekteki insan ellerini gökyüzüne doğru açıp: "Allah'ım bizi koru, susuzlukla cezalandırma!" diye yalvarsa da, Doğanın: "Eeey İnsanoğlu! Her şeyi har vurup harman savurdun, iklimlerin düzenini bozdun, denizleri, ırmakları, kirlettin. Siz ki, kötü bir mirasyediyi bile geçip ondan daha kötü davrandınız! Geleceğinizi birazcık düşünmediniz, gününüzü gün ettiniz. Bizden sonraki insanlar, nasıl yaşarsa yaşasın deyip keyfinize baktınız. Şimdi de bunun bedelini ödemekle karşı karşıyasınız. Çünkü bu yaşanası gezegeni siz bu hale getirdiniz. Onun için yalvarmayıp, en kısa süre içinde kendinize gelmelisiniz!" Diyeceği varsayılmalıydı. Unutmayalım ki, şu anda karşı karşıya kaldığımız felaketin biri orman yangını, bir diğeri hatta daha önemlisi kuraklıktır!
Hiç unutmuyorum. İlkokulda mevsimler ve iklimler konusu işlenirken, ülkemizde en çok yağmur alan il'in, birinci sırasında: Rize, ikinci sırasında: Muğla olduğu öğretilmişti. İklimler durup dururken değişmedi! Bir Kızılderili atasözü şöyle diyor: "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!!!"