Kısa süre önce, bir rahatsızlık nedeniyle yattığım orta ölçekli sağlık kuruluşu: MUĞLA Eğitim Araştırma Hastanesi; donanımı, kadroları, kullandığı teknoloji ve çevresindeki Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi yapılaşmaları ile bütünleşen, il'in çok yataklı ve geniş kapsamlı tedavi merkezidir. Yurttaş hastanenin tanımını, sadece ve kısaca: "ARAŞTIRMA" terimi ile yapmaktadır ki: Nicel ve nitel vasıflarını da bu arada belirtmiş olmaktadır.
Ancak bu ve benzeri kuruluşların, kendine özgü mesleki sorunlarının yanı sıra, şikâyet oluşturan başka sorunları da vardır, mutlaka. Örneğin, hasta yurttaşa göre: Yemektir. Atasözünü hatırlayınız: "-Aç ayı oynamaz-" diye. Belki ne alaka diye tebessüm edeceksiniz! Haklısınız. Konumuzla, her ne kadar ilgisi olmasa da, bu atasözünü: Tersinden okuyarak "Aç hasta ayağa kalkamaz" diye yakıştırdığım ve tıbbi tedavi dışında yemek yemeyen veya az yiyen hastanın, beklenen olumlu yanıtı geç vereceğini düşündüğüm için, yazdım.
Özellikle pek çok yurttaş bilir, hastane yemeklerinin tüketilmesindeki zorluk, her zaman bariz bir şekilde dile getirilir. Bu durum, hasta yurttaş ve refakat eden yakını için her zaman problem olur. Eskiden, ziyaret saatlerinde dışarıdan yahut ev'den yemek getirilip içeri sokulur, hastaya yedirilirdi. Hasta o ev yemeğini yediğinde, gözleri parlar, psikolojisi düzelmiş, sanki bedenine biraz can gelmiş gibi, mutlu olurdu.
Ancak günümüzde diyetisyenin hazırladığı liste malzemeleri: Az yağlı ve tuzsuz olarak pişince, yemeği tüketmek zor olmaktadır. Ne tekim, hasta ilaçla tedavi sonucu taburcu olurken, kapıdan "Manken(!)" gibi çıkar. Nedeni: Beslenme tam anlamı ile gerçekleşmemiştir. Netice-i kelam: Her kurum ve kuruluşumuzda, başta kuralsızlık olmak üzere: "Adamsendecilik, boşvericilik, bananecilik, özensizlik"in zaman zaman görülmesi ihtimalin bir sonucudur, tek nedeni denetim eksikliğidir.
Bu yemek rejimi, hastanelerin yıllardır bilinen bir gerçeğidir. Tüketilmeden çöpe dökülen hastane yemekleri, ekonomik bir kayıp olarak devletin gider hanesine yazılır. Yani devlet, parasını ödeyerek satın aldığı yemeği, yenilmediği için dökmek zorunda kalır. Ne tekim, tonlarca yemek çöpe dökülmektedir.
Öte taraftan, özel sağlık kuruluşlarında üretilen veya satın alınan yemeklerin tüketilmesinde, sorun yaşanmaz! Çünkü yemek tüketilir ve dökülmesi önlenir. Özel hastane satın aldığı yemeğin karşılığını tam anlamı ile verir, bir kaşık yemeği, kuruşu kuruşuna hesaplar. Hastasına verdiği değer, her şeyin üzerindedir. Kalitede fedakârlıktan kaçınmaz.
Devlet'in hastalarına sunduğu yemeğin, mutlaka yenilebilecek kalitede olması ve dökülmemesi gerekir. Bunun bir püf noktası olduğu muhakkaktır. Özel hastaneler bunu nasıl beceriyorsa, Devlet de becermek zorundadır. Çünkü verilen malzemeler ve diğerleri aynı ise, niye sonuç farklı olmaktadır? Gerçi millet olarak özelliğimiz, yaptığımız işi bir süre sonra kendimize benzetmektir. Ama en büyük sorunumuz denetimsizliktir!
DELİNATÖR
Belediye, şehir içi yollara, trafik akışını düzenlemek için Delinatör koymuştur. Ne işe yaradığı tam anlaşılmamakla birlikte, araç gelip, delinatörü kanırtıp, vidalarını yerinden çıkartır, daha sonra araç sahibi o delinatörü alıp, kenara koyarak aracını park eder. (İşte! "Kanun-Hak-Hukuk-Medeniyet-Avrupa diyen kuralsız bir yurttaş.) Bu kanırtma yöntemiyle delinatör sökme işi yıllarca sürmüştür ve halen çok şükür devam etmektedir(!) Belediye ne yapmaktadır? Denetlemek yerine, yenisini koymaktadır. Nasıl olsa depoda çok, denetlemez ama topladığı vergilerle delinatör satın alır, yerine koyar!(Daha n'apsın?)
KALDIRIM
Araçların kaldırıma park etmesi nedeniyle, zorunlu olarak araç yolundan yürürken, 15-20 gün önce -34- plakalı bir otomobilin hanım sürücüsü, klaksonu çalarak yoldan çekilmemi istedi! Bende kenara çekildim ve yol verdim. Geçerken yanımda durdu, penceresini indirdi: "Beyefendi, kusura bakmayın rahatsız ettim. Kaldırımdan yürümeyi denerseniz, daha şık olur!" Dedi ve sürüp gitti.(Yanıt vermeme fırsat vermedi, verseydi, kendilerine sokağın ortasından neden yürüdüğümü izah edecektim, basıp gitti.)
Sayın Belediye başkanı! Yönettiğiniz şehirde, İstanbul plakalı bir otomobilin hanım sürücüsü, size oy veren bir yurttaşla(Benimle) böyle dalga geçti. Yola kaldırım yapmadığınız için neredeyse eve girecek olan otomobillerle vilayet mi, ilgileniyor bilmiyorum. Benim oturduğum sokakta, sokağın Hal-i Pür-melali işte bu!