GEL GÖR Kİ, İNSANOĞLU ÇOK DOYUMSUZ!

  GEL GÖR Kİ,  İNSANOĞLU ÇOK DOYUMSUZ!

 GEÇEN hafta bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Lâf lâfı açtı, konu döndü dolaştı şehrin yerleşim alanlarına, geldi. Dilimize ilk düşen “Hacıaraplar” oldu, yani bugünün Köteklisi. (Kötek)in sözlük anlamı sopa. Diğer anlamı da dayak atma, dövme. Yörüklerin yerleşim alanı için bu ad’ları nereden bulurlar bilmem(!) Ama adı her ne olursa olsun, gelecekte kocaman bir mahalle ve üniversite alanı olacağı hayalini, Prof. Dr. Cenap Birgili dışında hiç kimse kuramadı. Tanrı rahmetini esirgemesin, ruhu şad olsun. 4l Yıl önce 09/01/ 1978 de toprağa verildi. Üzerinden yıllar, geçip gitti. Umarım ve dilerim kurucu Profesör, ölüm yıldönümünde hatırlanmıştır! Ayrıca konu ile ilgili çalışmalarından ötürü; eğitimci İlhami Gazezoğlu ile arkadaşlarını ve diğer emeği geçenleri hatırlamamak vefasızlık olur.

 DİĞER yerleşim alanı ise Menteşe evleri! Bu mahallenin oluşturulmasında ve kurulmasında Sayın Osman Gürün’ün ilgisi, gayreti ve desteği de elbette unutulmaz… Arkadaşım ve bendeniz yerli yurttaş olmamız hasebiyle, yeni yerleşim yerleri için kırk yıl düşünsek: “Buralara gelecekte kocaman mahalle kurulur” gibi bir değerlendirme yapmak, hatta hayalini kurmak bile lüzumsuzluğun dik âlâsı olurdu. Çünkü oralar “Tilki’nin Bakır…….yer!” olarak bilinirdi.

 BİR ARA, sohbet sürerken gözümüzü Karadağ’a çevirdik ve: “Karadağ’ın sandalı da sandalı, Toki apartmanları ile doldu her yanı da, her yanı” Diye türkü çığırsak, artık yakışır diye gülüştük. Çünkü Toki, dağ taş demiyor gözünün kestiği yere bir çırpıda apartmanları dikiyor.

 ÜNLÜ turizm ilçelerimiz ise betonlaşma sonucu, geçmişteki doğal güzelliğini yitirmiş ve çirkinleşmiştir. Elbette yıllar önceki haliyle kalamazdı, ama böylesi boğucu betonlaşmaya da izin verilmemeliydi. Cebine parasını koyan, soluğu kıyılarda aldı; bulduğu yeri, bastı parayı kaptı. Otel yaptı, konutları dikti, işyerleri açtı… Muğla, il olarak refah payında ve mutlu yaşamda, Türkiye’nin ön sıradaki illerinden biri olması nedeniyle iç göçü tetikledi. Şimdi de sütre gerisine yatıp kıyıdaki diğer boş alanlara göz dikildi. Belki de çoktan alış veriş bitti!

 İÇ GÖÇLERLE yeni yerleşim alanları oluşturuldu, yanı sıra; Akyaka, Ortaköy, Yeniköy, Gülağzı, Doğanköy, Yerkesik ile öte taraftan Yatağan yönündeki yerleşim alanları, sanki Menteşenin banliyösü oldu. Ayrıca kırsalda yapılan konutlar, buralarda yeni yaşamları başlattı.

 YAZLIK ilçe ve beldelerde yazın nasıl yaşanıyor, nasıl soluk alınıyor merak ediyorum. İlimiz ve şehrimiz için; yaşam standardı ve yaşanılabilirliği ile övünülürken, 100 yıl sonrasında nasıl bir standart ve kalite oluşur düşünemiyorum. Marmaris/Beldibi dağları patlamış mısır gibi konutla dolmuş! Allahaşkına, o dağın başına nasıl izin verildi? Görüntü akıllara zarar! Dağın doğası bozulmuş, insanın aklı durumu anlamakta yetersiz kalıyor! Bu nasıl iş? Bodrum, Fethiye ve Marmaris belediyeleri bu gibi yerlere nasıl hizmet götürüyor? Eyyy Ulu Tanrım! Neden her şeyi kendimize benzetiriz? Neden her yaptığımızı yüzümüze gözümüze bulaştırırız? Neden azıcık daha akıl ve izan vermedin?

Arkadaşım, Lise eğitimi için 1963 yılında gidip 1969 yılında döndüğü Antalya’dan söz ederken: “…o zamanlar Antalya, gözünün alabildiğine, narenciye bahçeleri ve yeşil alanlarla doluydu. Antalya’nın yerlisi okul arkadaşlarımla ilişkimi kesmediğim için geçen yıl davetlerine icabet edip Antalya ya gittik. Vardığımızda Antalya ya mı geldik, yoksa bir başka yere mi geldik, şaşırdım. Nerede, lise çağlarındaki o yeşil Antalya, nerede bugünkü beton Antalya? Yazık olmuş, hem de çok yazık. O güzelim narenciye bahçeleri, yeşil alanlar, alabildiğince; otel, konut ve işyerine dönüşmüş. Kıpırdanacak, nefes alınacak yer kalmamış.”

 Doğa, insanları hep mutlu ediyor. Buna karşılık insan, zarar veriyor ve üzüyor. Oysa o insan denen canlı; ne kadar yararlı, çevreci, doğayı koruma bilinci gelişmiş varlık(!) Ağaç ve çiçek onun değişmeyen sevgilisi… Gel gör ki, insanoğlu çok doyumsuz!

 

 

 

 

  

YAZARIN DİĞER YAZILARI