GÜNÜMÜZ HIRSIZLARI YATIYA KALIYOR
Çocukluk yıllarımın Bahar ve Yaz sabahlarında, mahallenin kadim komşuları, kısa süreliğine "İki beşlik bozmaya" kapı dibi komşusuna, giderdi. Şehrimiz yerli insanı, bu ziyaret sırasında kapısını kilitlemez yerine basit bir "Çapıt" bağlardı. Bunun anlamı, yerel ağızla: "Gooşuyu geçdim!" demekti. 1950'lili yıllarda kapının kilitlenmesine gerek duyulmazdı, zira şehirde her an asayiş berkemal idi. Hele hırsızlık olayına pek rastlanmazdı ki, zaten şehrimizin olupta olan, bir tek yerli hırsızı vardı. O da, ceza sürecini tamamlar, cezaevinden çıkar, çıktığı günün 1-2 saat sonrasında, ya bir eve girer, ya da çarşıdaki dükkânların birinden basit bir şeyi alır, parasını vermiş gibi sallana sallana giderdi. Çaldığı bir liralık eşyayı, önüne gelen birine, 50 kuruşa satar, onunla sigara alıp cebine koyar, henüz bir saat olmadan yakalanarak yargıcın karşısına çıkarılırdı.
Soruşturması ve yargılaması, malum kişiliği ve suçunu hemen kabul etmesi nedeniyle süreç uzamaz tutuklanarak, tekrar cezaevine konurdu.(Merhumun, cezası bitip özgürlüğüne kavuşması ile cezaevine geri dönmesi 3-4 saatlik zaman aralığında gerçekleşirdi! Sosyal hayattan yıllarca uzak kalmış, ömrünü cezaevinde tüketmiş, dışarıda yaşamayı unutmuş, kontrolsüz davranışları ile hayata ayak uyduramaz olmuştu. Örneğin: Cezaevinden çıktığı gün, şehirdeki mevcut lokantalardan herhangi birine girer, yemeğini yer, doymamışsa bir daha yer, bitirince lokantacıdan sigara ister, kaç lira ödeyeceğini sormadan, çıkar giderdi. Lokanta sahibi kişiyi tanıdığından ve cebinde metelik olmadığından para istemezdi.)
Buluğ çağında idim, yani günümüzden takriben: 65 yıl önce. Tesadüfen rastladığım, bu ve buna benzer olayları, merakım nedeniyle gözlerdim. Ancak olay mahallinden, karakoldan veya mahkemelerden görevlilerce ötelendiğim çok an'lar olurdu. 18 yaşıma girip yerel gazetelerde muhabir olarak olayları izlemeye başlayınca, sorun yaşamadım.
Muhabirlikten önce, gözlem yaptığım yıllarda mahkemelerin herkese açık olduğundan bihaberdim. Salonun kapı kenarına yaslanıp duruşmayı izlerken, mübaşir görür, yavaş ses ve yerel ağızla: "Geç horoyi otur, kıpırep durma!" diye, duruşma safahatını izlememe yardımcı olurdu. Bazı mübaşirler ise: Yargıca belli etmeden, inisiyatif kullanarak, yerel ağızda: "Napdurun le borda? Hedi baken çık dışareye!" anlamına gelen; baş, kaş, göz işaretleri ve asık suratla uzaklaştırırdı! Varlığımı yargıca fark ettirmek istemezdi. Çünkü yargıç: "Bırak otursun, niye çıkarıyorsun?" diyebilir, böylece yanlış tasarrufu kendisini zor durumda bırakması muhtemeldi.
Yıllar sular seller gibi geçti, il merkezinin nüfusu çoğaldı. Şehrin eski dokusunun merkezi noktasında bulunan ve halen mevcudiyetini koruyan PTT'nin, arkasına rastlayan "Dibek Taşı" sokakta, benim ve il merkezi halkının tanıdığı: Biri emekli bürokrat, diğeri emekli avukat'ın babalarından kalma, ama içinde oturulmayan iki katlı betonarme evleri var. Her ikisininde kullanmadığı ve halen ikamet ettikleri konutlarına taşımaları mümkün olmayan, onca eski eşya, o iki konutta muhafaza edilmektedir. Ancak gelin görün ki, epeydir buraya girip çıkan hırsızlar, geceleri burada yatıyor, içki içtikleri ortada kalan şişelerden anlaşılıyordu. En son, 15 gün önce, girdikleri evin eşyalarından, işlerine yarayanları birer/ikişer alıp götürmeyi sürdüren hırsızlar, yanı sıra sokaktaki diğer dört eve girdikleri de, yapılan şikâyetler üzerine ortaya çıkmıştır.
Polisin yaptığı araştırma sonunda, sokağı gören özel konut kameralarından, şahıslar tespit edilmiş, sanırım yakalanmışlardır. Siz bu yazıyı gazetede okurken, yargıç karşısına çıkarılmaları kuvvetle muhtemeldir. Umarım cezaları bitinceye kadar yatıp kalktıkları yerler ceza evleri olacaktır.
YAZARIN DİĞER YAZILARI