HALA DOYMADIN DOYACAĞINDA YOK
Her yıl Ramazanda, elinde pide ile ekrana çıkarılan oruçlu yurttaş, pidenin fiyatından, yani pahalılığından söz ederek şikâyetçi pozisyonunda mikrofona sıkıntısını anlatmaya çalışır. Fırıncıya sorsanız, yanıtı: "Olur mu efendim, üç kuruş parayı zor kazanıyoruz, pidenin maliyeti 7.00 TL. Ancak on liraya satabiliyoruz" deyince, insan içinden: "On lira çok az, hâlbuki 20 TL. Olmalıydı, neden böyle yapmışlar insan anlamakta güçlük çekiyor. Bayağı üzücü bir sonuç(!)"diyor.
Yaşadığım şehirde, günümüzde "Pide" diye tanımlanan özel ekmeğe, yıllar önce yerel ağızla: "Dırnaklı" denirdi. Bizlerde küçük yaşta(5-6 yaş grubu) Öğrendiğimiz bu tanımı aynen telaffuz ederdik. Bu ekmek türü, o yıllarda ülkede sadece Ramazanda üretilir ve Ramazan bittiğinde söz konusu ekmeğin üretimi de, sonlandırılırdı.
Genç bir yurttaş bu makaleyi okursa, mutlaka bu tuhaf tanımlamaya şaşacak ve tebessüm edecektir. Çünkü "Akıllarına, bundan başka tanım gelmemiş de, araya araya, bula/bula bunu mu bulmuşlar?" deyip, gülümseyecektir. Ancak bu özel ekmeğe verilen ad, üretim sırasındaki şekillendirme dikkate alınarak, birileri tarafından çook eskiden yakıştırılmıştır.(Sanırım pek çok kişi bu ekmeğin, yapılışını görmüştür.)
Sahurdan beri açsınız, açlıktan karnınız(Zurna çalıyor. Zil sesi duymak bayağılaştı ve yetti, değişiklik olsun diye zurna çaldırıyoruz.) İftara az bir zaman kalmış, o açlıkla, fırından ekmeği alıyorsunuz, hatta yanınızda bir miktar susam ve bir/iki yumurta götürüyorsunuz ve isteğinize göre yaptırıyorsunuz. Sıcak ekmeği aldığınızda tutmakta zorluk yaşarken: "Keşke yanıma bir şey alsaydım, hay Allah!" diye mırıldanıyorsunuz. Ama bu arada, eve de, bayağı yaklaşıyorsunuz. (O eski yıllarda her mahallede fırın vardı, hatta birkaç fırın olan mahalleler bile vardı.) Üstü bol susamlı(Bazen yumurtalı) Özel ekmek, burnunuzdaki koku alma duyularını tam anlamı ile kendine yönlendirdiğinden, bir başka kokuyu alamıyorsunuz. Bakınız şu ekmeğin nefasetine! Halkın Tanrı'dan dileğinin biri: "Allah açlıkla terbiye etmesin" dir!
Nihayet vakit geliyor, top patlıyor veya ezan okunuyor ve siz sık sık başınızı çevirip baktığınız o: "Neresinden başlayayım" diye gözünüzü ayırmadığınız özel ekmeği, çıtırdata çıtırdata büyük bir açlık ve iştah ile ısırmaya başlıyorsunuz.
Çocukluğumuzda "Dırnaklı" diye tanımladığımız özel ekmek, daha sonraki yıllarda "Pide" diye tanımlanmaya başladı. Pide kelimesini İtalyancaya dayandırmasak da, Pizza ile Pide'nin aynı kökenden geldiği kabul edilmektedir. Her iki kelimenin de kökeni eski Sami dillerine dayanmaktadır. Pidenin Türkçe anlamı: "Yassı hamur ekmeğidir" ve yeni Yunanca: "Yassı hamur ekmeği" sözcüğünden alıntıdır. Yeni Yunancadaki sözcük ise: -Aramice/Süryanice- "Ekmek parçası lokma" sözcüğünden alıntıdır.
Sami dil ailesi veya Semitik diller Afro-Asyatik dil ailesinin bir alt grubudur. Orta Doğuda yaygın olan antik dillerin çoğunu kapsar. Bunların arasında: -Aramice-Arapça ve İbranice en fazla konuşulan Sami dillerdir. Ayrıca: Fenikece ve Akadca da Sami dil gurubunun mensubudur. Semitik terimi; Arapları, Habeşleri, Arami, Süryani ve İbranileri içine alan dil grubunu konuşanları tanımlamak için kullanılır.(Alıntı)
Dolayısı ile bize özgü "Dırnaklı" ekmeğimiz, günümüzdeki pide tanımını nerelerden aldığı anlaşılmaktadır. Ancak şehrimiz yerli halkı günümüz pidesini, 1950'li yıllarda "Börek" derdi! Böreğimiz iki türdü: Peynirli (Çökelekli): Genellikle Bahar mevsimine girilirken (Maydanoz ve Dereotu katkılı yapılırdı) Diğeri soğuk kış günlerinin, Kavurmalı böreği idi. Yemede yanında yat, diye tanımlanırdı. Yıllarca sürdürülen bu gelenek: Her Pazar günü, bir haftası Tarhana, bir haftası börek tüketim günüydü.
Bu alışkanlık bir zevk ve adeta bir kuraldı. O soğuk Kış Pazarlarında, içi kavurmalı, zehir/zemberek acı biberli ve dahi sarımsaklı Tarhanayı kaşıkladıkça, nefes yollarınız açılır, ateş basar terlerdiniz. Yerel ağızla: yeeneliverirdiniz, uçuverecekmiş gibi hafiflerdiniz. (Nedendir, neresindendir bilinmez, yani öyle böyle değildi, sizin anlayacağınız!) Nezle, Grip gibi rahatsızlıklardan eser kalmazdı. Hele mıh gibi tıkalı o burun, öyle açılırdı ki; tarhanayı kaşıklamadan önce, contası eskimiş musluk gibi durmadan akarken, ikinci ve üçüncü kaşıkta, değişir açılıverirdi ve her kaşıklamada ooh, diye keyfini yaşardınız. Tarhananın, üst solunum yolları tedavisindeki başarısına ne diyeyim! Gudreti böyük Allah'ım, sen nelere kadirsin.
Hemen kendinize geliverirsiniz! Hatta öyle gelirsiniz ki: "Bir of çeksem, karşıki Karadağ'da ne kadar yaban varsa kaçışır(!) Diye aklınızdan geçirirsiniz, ama yabanı rahatsız etmek istemediğinizden vazgeçersiniz. (Muğla yerli ahalisi, bu kibarlığından hiç vazgeçmedi, geçmezde!) Çünkü nefes yolları öylesine açılırdı ki, aslında sevincinden Orangutan gibi döğünebilirdi de! Zira güçlendiğini, kendine geldiğini hemen fark ederdi!
Günümüzdeki pideler; sucuklu, kaşarlı, kıymalı, otlu ve kavurmalı çarşı/pazarda üretilmektedir. Ama nerede o mahalle fırınlarında yaptırılan, eski ağızla: (Guydurulan) bir metreden uzun kavurmalı börekler, nerede o lezzetler, nerede o mis gibi güç kuvvet veren Taharnalar? Nerede o yer sofraları, ekmek/bezleri, kasnaklar ve dahi siniler. Hey gidi goca Dünya! Değirmen misin be? Kıymetlilerimizi hep aldın götürdün, öğüttün. Ama hala doymadın, doyacağında yok!