HALKIN FERASETİ Mİ, SİYASİ İRADENİN DEDİĞİ Mİ?
"Merak" İnsanlarda ve hayvanlarda gözlenen, araştırma ve öğrenmeye yönelik davranıştır. Ve bu, bir duygudur. Merak; "Her şey insan için" diye bulunup üretilen ve üretilecek olan buluşların gerçekleşmesine yol açan, en önemli niteliktir. İlaçlar, aşılar, elektrik ve elektrikle çalışan araç/gereçler, uydu, telefon, televizyon, bilgisayar ile hava, deniz ve kara ulaşım araçları ve buna benzer yararlı her şeyin bulunması, bu duygunun bir ürünüdür.
Ayrıca "Merak" herhangi bir olay gördüğünde, Deve kuşu gibi kafayı uzatıp durumu anlamaya çalışan, soruları ile gelişmeleri öğrenmek isteyen ve bunun için, başını olur olmaz yere sokan, insan tipinin tanımında kullanılan isim benzetmesidir: "Meraklı turşucu/ Meraklı Melahat/ Meraklı köfteci, gibi.
"Gözlemci" Bir konuyu eleştirel gözle bakan veya belli bir amaca yönelik herhangi bir toplantıya katılsa da, söz hakkı olmayan ve kendi adına izleyip eleştirendir. Diğer taraftan gözlemci, müsabakalara katılıp yarışmayan, ama müsabakayı raporlayan kişi tanımıdır.
Merak duygusu, gözlemciliğin ana kaynağı olduğunu düşünüyorum ki, bu duygunun çocuk yaşta aktifleşmesi hali sizi de, şaşırtır mı bilmiyorum. Örneğin: 1950 seçimlerinde henüz yedi yaşımda idim. O yıl yapılan seçimde, şehirdeki; koşuşturmalar, heyecan, bayraklar, davul/zurnalar ve DP-CHP yarışını çok merak ettim. Kimin kazanacağı tartışmalarını gözlemlemek için kıyıdan köşeden, kalabalığın derinliğine fazla girmeden izlemeye çalıştım. (Meğer 1950 seçimlerinde, meraklı turşuculuğa ilk adımı atmışım!) Partililerin neler konuştuğu, neler planladıkları, neler yapacakları, kulağımın birinden girip, öbüründen çıkardı. İlgimi çekmezdi(Çünkü çocuğum) daha ziyade, kim nasıl konuşuyor, nasıl dinliyor onlara bakardım(Bu da bir başka meraklı tipi)
Konuşanın nasıl dinlendiğini gözlemlemekten, çok hoşlanırdım.. Çünkü kimi pürdikkat can kulağıyla dinlerken, kimi gelecek için vaat edilenleri, ağzı açık ve tebessüm ile izler, bir diğeri sevinç içinde ağzı kulaklarına varırdı(Niye sevinirdi bilmiyorum?) öbür taraftan, gözlerini fal taşı gibi iyice açmış biri, kaşları yukarı kaldırmış, bütün dikkatiyle konuşmacıya odaklanmıştı.
Toplanılan kahve hınca hınç doluydu. Seçmenlerin çoğunluğu kasketleri çıkarmış, Güneş görmeyen beyaz kabak başlar, henüz ermemiş karpuz gibiydi. Geleceğin mükemmel olacağı umudunu o an ve peşinen yaşamaya başlayanlar bile vardı, çünkü yanında oturanla, heyecanını paylaşmaktan kendini alamıyordu.
70 yıl evvelki seçim toplantısında, özet olarak ortaya böyle fotoğraflar çıkmıştı. Bu arada, kahvede: "Cuvaremin dumanı, yoktur siyasetin imanı."diye türkü çığırsanız tam yeriydi. Çünkü sigara dumanını gören, kahvede yangın var sanırdı.
Babam, bu tür yerlerde bulunmamı asla izin vermediğinden, görülmem halinde: "Senin oğlan o yaşta, akşam vakti parti binasında, kalabalık kahvelerde ne işi var?" Diye sormaları halinde, kaynar sular başından döküleceğinden ve ertesi günü başıma gelecekler, pişmiş tavuğun başına gelmeyeceğinden, gizlenmeye çalışırdım. Gerçi o akşam beni çoktan aramaya çıktığından emindim. Ama parti binasında ve kahve sohbetlerinde olabileceğim, aklının ucundan bile geçmez oralarda aramazdı! O nedenle tanıyanlara görünmemeye ve ortalarda dolaşmamaya dikkat ederdim. Gerçi ertesi güne, "Nush ile yola gelmeyeni, etmeli tekdir." ile başlardık, sabaha. Hoş peşinatı o akşam eve geldiğimde öderdim, ama kalanı sabah hallolurdu. Meraklı turşucu olmak zordu ve hep bedel ödenirdi.
1950 seçim akşamı gördüğüm fotoğraflar, ondan sonraki yıllarda göreceğim fotoğrafların, meğer anası imiş. Günümüzde, DP binasının fotoğrafını facebookta rastladıkça, hep o, 1950 seçim akşamını anımsar o zamanı yeniden yaşarım.
Seçim akşamı binanın yukarı katına kadar çıkmıştım. Fırsat bulduğumda balkondan, aşağıdaki zurna önünde oynayanları, birkaç saniye izler, hemen içeri geri dönerdim. (7 Yaşında, akşam vakti beni parti binasında görenler ve tanımayanlar, "Maşallah çocuk bu yaşta partili olmuş, büyüdüğünde mutlaka partinin başına geçer(!)" diye düşünmüş olabilirdi) Ve trabzanın başında, kendimi güvene alırdım. Çünkü partililer arasında kavga olursa, süratle aşağıya inmek için oradaydım.(Aklım sıra, o yaşta güvenlik tedbirimi almıştım!) Zira odalar ağzına kadar doluydu. Sigara dumanından, sofada bile göz gözü görmüyordu. Yüksek sesli ve ara sıra küfürlü konuşmalarla, seçimin kazanılacağı ihtimalini dikkate alan partililer, kaybeden parti mensuplarından bazılarına verip veriştiriyordu.
Bu yaşadıklarımın üzerinden 70 yıl geçti. Şimdi çok daha medeni davranıp, sorunlarımızı konuşarak çözümlüyoruz. Ama (kongrelerdeki; uçuşan sandalyeleri, yüze çakılan yumrukları, al yanağa yapışan şamarları, sinkaflı bağrış çığrışları dikkate almıyorum!)
Gelelim günümüze. Yurttaş, erken seçim söylemlerini dikkatle izliyor. Ancak seçimin 2023 yılı Haziran'ın da, yapılacağını söyleyen Cumhur ittifakı, erken bir seçimin mümkün olmadığını ve bu nedenle yurttaşın boşuna hayale kapılmamasını hatırlatarak, seçimin zamanında yapılacağını, vurguluyor! Buna karşın, muhalefet erken yapılacak bir seçimin ülke demokrasine yarar sağlayacağını, bu nedenle seçime erken gidilmesinin şart olduğunu ve erken seçimi, gündemden düşürmeyeceklerini, hatta ısrarlarını sürdüreceklerinin üstüne basarak,hatırlatıyor.
Kamuoyunun bir bölümü, erken seçimin 2021/Yaz aylarında, diğer bölümü Sonbahar'ında yapılacağına inanmış gibi görünüyor. Çünkü halk, eski yıllarda hava tahminleri yaparken; ne zaman yağmur, ne zaman kar yağacağını ve ayva çok olunca kışın sert geçeceğini, bilirdi. Artık o tahminleri meteoroloji üstlenince, bu kez tahminler; şans oyunları, COVIT-19 un yayılma hızı ve seçim sandığının halkın önüne konulacağı tarih için yapılıyor. Seçime ilişkin üç aşağı, beş yukarı bir şeyler söyleniyor. Bunun için birkaç yurttaşın görüşünü almayı düşündüm ve sordum: "Seçim zamanında mı, yoksa erken mi yapılır?" Ayaküstü, mini anket sonucunda: 22(Erken), 17(Zamanında) yapılır sonucu çıktı. Bakalım, sonuçta halkın feraseti mi, yoksa Cumhur ittifakının dediği mi gerçekleşecek?