HAYATIN EVE SIĞMASINDA, OLGU RAKAMLARI ÇOK ETKİLİ OLDU
Yurttaş, çocukluğunda duyduğu: "Allah beterinden korusun" deyimini o yıllarda hafızaya kaydeder. Yetişkin olup, karşılaştığı herhangi bir kötü olayda, zarar görmemişse veya çok az bir zararla kurtulmuşsa, bu deyimi gayri ihtiyari çok içten telaffuz eder. Olayda zararın niteliği ve niceliği düşünülmez, yaşamın kaldığı yerden devamı esas olandır. Ve bunun için, deyim belirli aralıklarla tekrar edilirken yine gayriihtiyari: "Çok Şükür" Denilmesi, olaydan sonra Tanrı'ya duyulan minnet ve şükran duygusunun belirtilmesidir. Çünkü olayın öteki yüzündeki kötü ve ağır zarar hali, zaman zaman hayal edilince ürperip korkulduğundan, o an insan duygu seline bile kapılabilir, hıçkırarak hayatta kalmanın sevinci ile gözyaşı dökebilir. Bu bir sinir boşalması, rahatlama ve gerginlik halinin çözülmesidir.
Geçen hafta virüsün, İngiltere de değişime uğrayıp, daha süratli bulaş hali alması tüm gezegende yeni bir tedirginlik ve panik yaratırken, ne oluyoruz, nereye gidiyoruz, daha büyük bir felaketle mi karşılaşacağız gibi sorularla korktuk. Ulusların bu vahim olay karşısında, hop oturup hop kalktığı muhakkaktı.
Çiçek aşısı 1000 yıl önce Çinliler tarafından bulunduğu kabul edilir. İyi ki, çiçek hastalığının hüküm sürdüğü o yıllarda yaşamamışız. Günümüzde COVIT-19'la ilgili aşı konusunda, pek çok ülke bilim insanı harekete geçince, kısa sürede aşı bulundu ve uygulamasına geçildi. Ancak yurttaş olgu rakamlarını gördükçe, baktı ki, pabuç pahalı en iyisi, hayatı eve sığdırmanın akıllıca bir yöntem olduğu sonucuna vardı. Rakamlarda da, her gün düşüş görülmeye başlandı.
Durumu birde tersinden okudum: Ya, aşının bulunması ile üretilmesi 24 ay gibi uzun bir zaman alsaydı? Bu her ulus için büyük sıkıntı olurdu. Gerçi biz, müstesna bir milletiz! Yapılan uyarıları harfiyen dikkate alıp, kurallara saygılı davrandığımız için, pek büyük sorun yaşamazdık, gibi geliyor bana(!) (Hala maske takmayan yurttaş var! Artık bunlar aslında, birer klinik vaka)
Başlangıçta virüsü pek dikkate almadık ve kurallara uymadık. İşin tadı kaçtı. Maskeyi bileğine takıp, balon çiçeği gibi taşıyan dikkatli yurttaşlarımız sayesinde(!) Tedbirlere başvuruldu. Sonunda eve kapandık, istediğimiz zaman çıkamadığımızdan şiştik.(Ya, 3ay kapanma zorunluluğu ile karşı karşıya kalsaydık? Öyle ya! Beterin beteri vardır.) Neyse. Yaz'ı getirdik, tedbirlerde bir aralandı ki, durum fotoğrafı: Çobanın koyunları baharda dağlara salıverdiği o hale benziyordu. Evlerden çıktık, sen misin bizi evlere kapatıp, şişiren? Dercesine; yedik içtik, keyfimize baktık, kendimizi denizlere attık, zurna çaldırdık, mendil salladık, davulun göbeğine vurduk, zeybek oynadık. Bir tek zil takmadığımız kaldı.
Arkadan Kurban bayramı yetişti! Memlekete elsiz ayaksız uçtuk, otomobillerimize çoluk çocuk doluştuk, 14 saatte varılan köye, 11 saatte ulaştık. Birbirimizle hacdan gelenin hasreti ile sarıldık sarmalandık. Böylece virüs aldık virüs verdik. O ara birden aklımıza düştü, kahrolası! Ama korkmadık, ürkmedik. "Hadi canım sende! Kim korkar, pire kadar virüsten? Biz kelleyi koltuğa alıp 14 saatlik yolu 11 saatte almış, trafik canavarını bile iplememişiz(!)" dedik. "Yani şimdi Pire'den mi korkacağız? Yapmayın Allah aşkına!" Diye, durumu karikatürize ettik.
Kurbanları kestik, hep birlikte köy meydanında sofra kurup oturduk. Pilav üstü kavurmayı kaşıkladık, sofraya ne getirdilerse yiyip yuttuk, elhamdülillah karnımızı doyurduk. Allah'ımda birde vermiş ki eh, be! Maşallah. İyice tıkındık, Kara Koyunun tümünü bitirdik. Pek de yağlı ve lezzetliymiş(Kara koyun et'li olur, kavurması tatlı olur, türküsündeki gibi.)
Soframız kalabalıktı, aramızdan hava bile geçmedi. Yemek yerken espriler yaptık, gülüştük. İçimizden en çok bilen! "Hani" dedi, "Virüs nerde? Gelsin görelim, bir bıçakta ona atalım, bize bir daha bulaşıyor mu, görsün." deyince, herkes kahkahayı bastı. Bayram dönüşü, biraz hüzünlü oldu. "Gidiyoruz belki görüşemeyiz, hakkınızı helal edin, bizden yana helal olsun dedik" Yine: Sarıldık, sarmalandık virüs aldık, virüs verdik. Dönerken, uzun yolda lokantaya oturduk. Maske zaten takmıyorduk mesafeyi de dikkate almadık. Aslında korkulacak bir şey yoktu, çünkü gidiş geliş Allah bizi korudu. Eve vardık, ama maalesef on gün sonra, kadınlı/erkekli beş büyüğümüzü yitirdik. Allah gidiş/gelişte korudu, ama Coronavirüs konusunda korumadı. Dikkat etmedik diye kızdı, zahir?!
Mutasyon, pek çok kişinin bildiği bir şey, değişim. Canlılar mutlaka mutasyona uğrar, çünkü bu bir genetik olaydır. Konuyu yetkin kişi gibi bilmediğimden, alıntı yaptım: "Mutasyon Fransızca kökenli bir ad. Doğada bir şeyin, ortam ve koşullarını bulduğunda birden bire olmayan, zaman içinde ve doğal biçimde, kendiliğinden ve sürekli olarak evre evre, ağır ağır oluşan niteliksel ve niceliksel gelişimdir" Ama CORONA-19'un sadece niteliksel değişim geçirdiği ve bununda çok hızlı gerçekleştiği ve yüzde 70 daha çok çabuk bulaştığı gerçeğidir.
Aşılar! Aman dikkat! Aşı olduktan sonra da, maskeyi çıkarmayalım. Aşıyı da kendimize benzetmeyelim. "Aşı olduk bitti, virüs sizlere ömür gitti?" Gibi düşünmeyelim. Çünkü o virüs! Bir başka kılıkla, allanır pullanır bizi kandırır ve daha öldürücü hal alır. Maskeyi orasında burasın da taşıyanlar! Kim korkar hain virüsten diye, Hindi gibi ötüp kabarmayın! Efelenmeyin, tam tersini düşünün! Özellikle maskeyi, burnunuzu örtecek şekilde takın, sosyal mesafeyi, iki metreye çıkarın. Ve ellerinizi; ameliyata girecek cerrah olduğunuzu hayal ederek yıkayın! Çünkü pabuç pahalı! Aşı ilanihaye koruyamıyor!