"Hayır" Sözcüğü ve anlamı ile başlamak istiyorum. "Hayır" Ad ve sıfat ayrıca belirteç olarak kullanılır. Ad olarak kullanılınca, anlamı: Bir karşılık beklemeksizin yapılan yardım veya iyilik demektir. Belirteç olarak ise: "Asla-Yok-Olmaz, öyle değil anlamında olumsuzlama, yadsıma belirtir. Genellikle soru cümlelerinde yanıt olarak kullanılır. "Benimle gider misin? Hayır" Gibi.
Sıfat olarak; yararlı, uğurlu, güzel ve iyidir. Cümle içinde: "Bir hayırlı haber alsaydık, rahatlayacaktık. Ama hala bekliyoruz." Şeklinde kullanılabilir. Diğer bir örnekte ise: "O kadar ilaç içti, hacılara hocalara okuttuk hiç biri hayır etmedi, nasıl olacak bilmiyorum?" Görülen rüya anlatılırken ve yorumlanırken kullanıldığında: "Akşam rüyamda beyaz bir ata bindim, at bulutların üzerinde uçar gibi koşuyordu. Allah hayra çıkarsın!" Denilir. Bir diğerinde; şaşkınlık veren, merak edilen, olgular karşısındadır: "Vallahi şaşırdım, onu bu halde hiç görmemiştim. Allah sonunu hayır'a çıkarsın" Diye, dilek belirtilir. Yeni evlenen çiftlere: "Tebrikler, bir yastıkta kocayın, hayırlı olsun" denilir. Öte taraftan, birinden bir şey beklenmiyorsa: "Hayırlı işin ucundan hiç tutmadı, tutmazda, ondan gelecek hayır Allahtan gelsin!" eleştirisi yapılır. Daha pek çok cümle örneği verilebilir.
Gelelim ana temaya. Halk pazarı kurulan günlerde, satıcıların geri götürmediği atık sebze ve meyveleri, akşam vakti plastik torbalara doldurup bunları evinde, (tüketilebilir/tüketilemez) diye tasnif ettikten sonra poşetlere koyup, mahallesindeki; fakir, yaşlı, kimsesiz ve bazı engelli komşularına, kapılarını çalarak dağıtan iyi yürekli bir insan hayal edin. Veya kendinizi o kişinin yerine koyun.
Yaptıklarını; reklam, gösteriş veya dikkat çekmemesi için gizlilik içinde sürdürmeyi başarsa da, kendisini görüp dedikodu edenlerin konuşmaları, bazı arkadaşlarının kulağına kadar gelince: ".yahu arkadaş! Halk pazarı akşam vakti kapanırken, esnafın geri götürmediği döküntü sebze ve meyveleri topladığını ve plastik torbalara doldurup her hafta eve götürdüğünü duyduk! Bu ne demek? Ayıp denen bir şey vardır. Bunu sana yakıştıramıyoruz. Sen hali vakti yerinde, evi ve otomobili olan eksiksiz bir memur emeklisisin. Yahu; çevren, evlatların, torunların, hısım akraban sana ne der? Bunu nasıl yapıyorsun, malını/parasını öbür Dünya'ya götüren mi var?" Dediklerinde arkadaşlarının, yüzüne buruk bir tebessümle bakıp, bunu neden yaptığını açıklamadan, yanlarından ayrılır.
Bizim ve bize benzer ülkelerin insanı, derin düşünmediğinden; kulaktan dolma haberler, mahalle dedikoduları niteliğindeki içi boş duyumlar, aslı ve esası hiçbir ciddi temele dayanmayan asparagas haberler, oldukça ilgisini çeker. Maalesef bu haberlere de iltifat ve itibar eder.
Duyduğu bir haberin, doğru olup olmadığına dikkat etmeden, ince eğirip sık dokumadan hemen inanır. Bu sonuç, yurttaşımızın bal kadar saf olduğunun resmidir! Yıllardır, dolandırılmanın: duyulmamış, görülmemiş ve akla gelmeyen türünün muhatabı olmasına karşın, onlarca çeşit yöntemi bir türlü belleyememiştir. Ve hep: "Aaa, bak deve geçiyor!" denilince; deve küçücük, mini minnacık olduğundan aramaya ve görmeye çalışır, ama maalesef hiçbir zaman göremez.
Bir başka konuya geçiyoruz. Yaz sabahlarının güzelliğini yaşamak için, evden erken vakitte çıkarım. Arife günü çarşıya doğru, ağır adımlarla yürürken, aynı parsel içindeki birkaç apartmandan oluşan siteye yaklaştığım sırada site çalışanı hanım, henüz hareketlenmeyen sokağı, elli metre sağdan, elli metre soldan yıkamış. Son olarak da, çöpleri içme suyu ile öteleyerek yolun tam ortasında biriktiriyordu. "Günaydın, kolay gelsin!" Dedim, teşekkür etti. "Hanımefendi" dedim, "Buyurun" Dedi. "Hortumdan gürül gürül akan suyu kastederek, içme suyu değil mi?" Diye sorunca, yanıtı: "Hayır efendim, belediye suyu!" Oldu(!)
Ve işte örnek site yöneticisi(!) İşte; değişen iklim, her Yaz klâsik orman yangınları ile kül oluş, bozulan mevsim dengeleri, maden sahalarında patlatılan tonlarca dinamit ve patlamanın su havzalarına verdiği zarar, doğanın tahribi ve hemen kapımızdaki kuraklık tehlikesi!!! Tabii, gelecekte: "Kendim ettim kendim buldum, bir damla suya muhtaç oldum" türküsünü devasa koro halinde ayıtacağız! Koroda sesi en çok çıkacak korist, suyu en vahşice kullanan, olacaktır!
Biz birbirimize benzeriz ve her işi kendimize benzetiriz. Anlaşılıyor ki, önce felâketin tadına bakacağız, sonra ne yapılacağına karar vereceğiz! İmara açılan deniz kıyıları, bunun için verilen izinler, ormanlardan kesilen ağaçlar ve buralarda yapılacak oteller. Otellerdeki asude Yaz gecelerinde, rakı ile yenilecek trança şişler. Tanrı; dilerim hakkımızda layık olduğumuzun, en hafifini verir!
Gelelim alışveriş merkezlerindeki fiyatlara. Akıllara zarar: (79.99)TL. (84.99)TL. (64.99)TL. Aradaki rakamlar neden böyle: (Aaa, ne kadar ucuz) dedirtmek ve alışveriş psikolojisini etkilemek için: (Ayol su'dan ucuz) taktiği! İndirim gibi görünen rakamın aslı, yenilen kazığın etikete yansıyan hali. Bu yüz binlerce çeşit mal, Çin'den geliyor, fiyatları da; düşünemeyeceğiniz, hayal edemeyeceğiniz, aklınızı başınızdan alacak kadar ucuz! Yani her zaman: "Vurun abalıya!" Taktiğinin uygulaması. Yıllar önce turiste yapılan(Bir şey bilmez, anlamaz! Kaktırın.) Muamelesi! Al/sat ekonomisi. Ya üretim ekonomisi? ".ona biz karışmıyoruz. Biz üç kuruşa alıp, 300 kuruşa satarak para kazanıyoruz.
Eğer yanılmıyorsam, 1970'li yıllardan itibaren Çin sanayi casusları tüm Dünya'yı gezerek, iğneden ipliğe her şeyi, ama her şeyi inceledi, fotoğrafladı ve raporladı. Sonuç: Çin Dünya ekonomisinin patronu oldu!
Sayın Sağlık Bakanı. Bu arada aşı yaptırmayanlar, neden zorlanmıyor da keyiflerine bırakılıyor? Neden idari tedbirlere başvurulmuyor? 84 Milyon yurttaşın aşılanması bittiğinde ancak rahatlayabileceğimiz belirtilmesine ve bunun genel kabul görmesine rağmen, ülkenin aşı programı bu kişilerin, uydurma gerekçelerine ve buna bağlı tercihlerine bırakılıyor? Bir ulusun, aşı programı bir avuç kişinin tavrına tam ve eksiksiz uygulanamıyor: ".ne yapalım, canları isterse vurdursunlar" gibi düşünceye terk ediliyor? Örneğin: Kuduz aşısında çok sıkı bir izleme yapılır ve aşı zorunludur! COVIT-19 virüsünün, kuduzdan aşağı kalır yeri mi var ki, tercihe bırakılıyor? Neden, aşının son çare mevcutlu olarak yapılması sağlanmıyor?