HER YİĞİDİN BİR YOĞURT YİĞİŞİ, AMA DOKTORUN MESLEKİ TEDAVİ YÖNTEMİ VARDIR.

 SABAH pastanede otururken, içeri bir kişi girdi. Oturanlara ayrı ayrı baktı. Eskiden (Hissetme) “Hiss-i kable’l-vukü” kelimesi ile belirtilirdi. Gayri ihtiyarî, “Şahıs beni mi arıyor acaba” diye, öylesine aklımdan geçirdim. Daha sonra, çalışan biri ile konuştu ve o da, beni gösterdi. Yanıma geldiler, “Bedri bey, bu bey sizi arıyor” deyince, “Buyurun!” dedim. Şahıs, iyi giyimli ve pastanenin önüne park ettiği otomobili ile varlıklı bir kişiye benziyordu: “Merhaba Bedri bey.” Diyerek oturdu. Birkaç saniye mekânı ve tekrar müşterileri inceler gibi baktı, ardından döndü “Sürekli burada oturduğunuzu öğrendim” Dedi. “Hayrola, beyefendi?” Diye sordum. “Efendim, anlatacağım” Deyince, biraz sabırsız davrandığımı ima etti. Önce “Nasılsınız” Demem gerekiyordu. Ne içeceğini sordum. Çay dedi.

 AKABİNDE “…efendim” Diye söze başladı. 17 yaşında bir kızı olduğunu, kızının bir gün rahatsızlandığını ve hemen ilçedeki hastaneye götürdüğünü, yapılan muayeneden sonra, Muğla üniversite hastanesine gitmelerinin söylendiğini belirtti. “…hemen Muğla’ya getirdim. Burada yapılan muayeneden sonra, ilâçları verilerek aynı gün akşam köyümüze döndük. Kızım, günde: (3) adet sabah, (3) adet akşam, ilaçları ile birlikte verilen sıvı ilacı da içince, kısa sürede, gözle görülür iyileşme başladı dolayısı ile kendine geldi. Eski sağlığına kavuştu ve normal yaşamına döndü” Deyip, kurabiyeden bir parça ısırdı, çayını yudumlayıp anlatmaya devam etti.

 “…ARADAN iki ay geçmişti. Aynı rahatsızlık aniden nüksetti, hemen sabaha doğru İzmir’e gittik. Üniversite hastanesinde konulan teşhis Muğla’daki ile aynı idi. Hoca, hangi ilaçları kullandığını sordu, yanımızda getirdiğimiz ilaçları gösterdik. “Bunları kullanmayın, size bir ilaç vereceğim o yeterlidir. İki ay sonra kontrole gelin, durumu görelim!” dedi. Tekrar, çayını yudumladı ve anlatım sürdü.

 “…İKİ AY su gibi geçti, şimdi İzmir’den geliyoruz. Hanımı ve kızımı buradaki yakınımıza bıraktım. Biraz sonra köyümüze gideceğiz, kızımın durumu gayet iyi, çok şükür sıkıntıyı atlattık. İlacı kullanmayı sürdürecek ve üç ay sonra tekrar kontrole gideceğiz.” Deyip, eli çayına uzandı.

 KONUNUN anlatımı bitmişti. Ancak, misafirin neden beni aradığını ve kızının rahatsızlığı ile ilgili bu süreci neden anlattığını hala anlayamamıştım. Öylesine bir sohbet için miydi, yoksa asıl söylemek istediği bir şey mi vardı? Merak ediyordum. “Geçmiş olsun, kızınızın sağlığına kavuşması sevindirici. Ama durumu pek kavrayamadım. Gelip çayımı içmeniz, sorunu benimle paylaşmanız ve ayrıca sohbetten zevk aldığımı bilmenizi isterim. Fakat beni aramanızdaki, merakım hala sürüyor.” Deyince. Misafirim: “Haklısınız, anlatacağım.” Diyerek yine ve yeniden anlatmaya başladı.

 “YAZILARINIZI severek okuyorum, bir de sizinle yüz yüze görüşmek istedim” (Bu iltifat karşısında tabii ki, fevkalâde mutlu oldum). Bir iki saniye duraksamadan sonra: “…bu arada size bir şey sormak istiyorum ve ne diyeceğinizi merak ediyorum” Dedi. “…anlayamadığım ama çok merak ettiğim bir şey var, Bedri bey!” “Hayrola nedir?” Diye sordum. “…efendim ikisi de üniversite hastanesi, ikisi de doktor, her iki teşhis aynı, ama tedavi için verilen ilâçlar farklı. Biri, torba ile ilaç verirken, diğeri bir kutu veriyor. Bu nasıl bir iş? İnanın çok şaşırıyorum, siz ne diyorsunuz?” Dediğinde, saniyeler içinde ve süratle düşündüm. (Konuyu eleştiren bir yazı beklentisi mi var acaba dedim. Öte taraftan ilâç ve ilâç sektörü, içine giremeyeceğim, uluslar arası bir konu! Aklıma gelen: “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır, ama doktorun tıbbi tedavi yöntemi vardır.” )Diyecektim, vazgeçtim. (Ben bunu, en iyisi yazı başlığı yapayım) dedim.

 “BEN bu konuda bir şey diyemem! Her doktorun teşhis ve tedavi yönteminde meslek kuralları işler. Uygun ve gerekli gördüğü ilacı verir. “Bu kadar çok ilacı neden veriyorsunuz?” denilemez, böyle bir hasta hakkı yok. Diğer doktorun yazdığı, bir kutu ilaç için de, “Bununla tedavi mi olur, bu nasıl tedavi?” Deme hakkına sahip olmadığımız gibi. Örneğin: Yargıcın verdiği kararı uygun bulmazsanız, temyiz edersiniz. Neden böyle karar verdiniz diye sormak usule aykırıdır…” Dedim.

 KALKMAYA hazırlandığı sırada: “…siz’de önceki doktorun teşhis ve tedavisini yeterli görmediğinizden, İzmir’e gidip bir başka doktora başvurmuşsunuz. Kızınızın da durumu gayet iyiymiş, sevindim ve aileye sağlıklı yaşam diliyorum” diyerek yurttaşı uğurladım.

 İLÂÇ konusu fevkalâdelikler içeren çok önemli ve çok özel bir konu!? Örneğin: Domuz gribi aşısı belleklerden hala silinmedi! Kız kardeşim, aşının yapıldığı günün akşamı, hasta olup yattı ve tam altmış gün sonra kalkabildi!?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        

YAZARIN DİĞER YAZILARI