HÜZÜNLÜ OLAY NEDEN HATIRLATILIYOR?

 ON BEŞ gün önce, bir akrabamızın kızı evlendi. Ailece törene katıldık. Ancak törenden önce öğleyin yemek ikram edildi. Eğer, akşama düğüne katılmayacaksanız, hediyenizle birlikte yemeğe mutlaka katılmanız gerekiyor! Çünkü yemeğe katılım kutlamadır, bunu benden daha iyi biliyorsunuz. Bu, yurttaşın kendine göre geliştirdiği bir kural, diğer asli kurallara pek uymasa da, buna mutlaka uyuyor.

 ÇOCUKLUĞUMDA ve o günün şartlarında düğüne, “Köyden kent’ten” katılacaklar için yemek hazırlanırdı. Örneğin bugün 15km. Mesafedeki bir köy 70 yıl evvel uzak sıfatı ile nitelendirilirdi. Ancak bugün kısa bir mesafe. Yemek, günümüzde yine ikram ediliyor, ama bu kez herkes çağrılıyor. 70 yıl önceki amacı ile günümüzdeki amacı ve uygulaması farklı.

 ANCAK yurttaş işi fevkalade abartıyor, zira çeşitli gerekçelerle, örneğin: (Düğün yemeği, hacı yemeği, şükür yemeği, yağmur duası yemeği, sünnet yemeği, adak yemeği, üniversite sınavı kazandı yemeği, memuriyete atanma yemeği.) gibi çeşitli ad’larla yemek ikram ediyor.

 

TANIDIĞIM bir ilâhiyatçı profesörü arayıp sordum: “Mesela, (Şükür) yemeğinin bir sevabımı vardır?” Gülerek yanıtladı: “Bu ve buna benzer, nedenlerle yenilen yemeğin; hayırla, sevapla ve dahi din ile hiçbir ilgisi yoktur!” dedi ve devam etti “Bunun, aile bütçelerini sarsan bir adet olduğu ortada. Bir taraftan geleneklere uymak; hısım akraba, konu komşu ve çevrenin, dedikodusuna muhatap olmamak için, yapılan basit uygulamadan öte bir şey değildir. Bundan vazgeçilmesi ile hem aile ve hem de devlet tasarruf eder. Bu yemekler zaten çok klâsik ve çok sıradan. Bazı davetlerde, aynı kaptan yemek tüketmek, aynı çanağa çatal kaşık batırmak sağlığa doğrudan tehdittir.”

 ŞİMDİ gelin düğüne gidelim. Misafirler; o gece düğün alanına girişteki havuzun üstüne yapılan ahşap köprüden geçerek masalara oturuyordu. Biz, ailece “Ortada kuyu var, yandan geç” uyarısını dikkate alıp kenardan yürüyerek masaya ulaştık.

 DÜĞÜNLERDE yeni çiftlerin geçtiği bu sembolik köprünün bir öyküsü ve türküsü var, biliyorsunuz. “Köprüden geçti gelin” diye. Bu türküde, yıllar önce Osmaniye’nin/Düziçi ilçesinde bir gelin köprüden geçerken nehir’e düşüp ölüyor. Neşet Ertaş da, bu iç acıtan hüzünlü olayı besteleyip, türküleştiriyor.

 DÜĞÜN bahçesi sahipleri de, olayı “Unutmayın hatırlayın!” dercesine sembolik köprü yaptırıp, gelinle damadı köprüden geçiriyor! Bu güne kadar yazmak istemedim. Şimdi soruyorum. Bu acı ve hüzünlü olay neden hatırlatılıyor? Anlayan var mı?

 GELELİM törenlerindeki çalgıcı grubuna! Grup, 800/900m2 veya biraz daha büyük alandaki misafirlerin canını burnuna getiriyor! Melodisi ve sözleri anlaşılamayan şarkıyı yırtınarak söylemek, çığlık atar gibi bağırmak niye? Bu saçma ve bilinçsiz davranış; insanların kimyasını bozuyor, huzurunu ve keyfini kaçırıyor! Çalgı grubunu uyaran, gürültülü müziği normal ses düzeyine indirilmesini sağlayan makamın, kamuoyu adına gereğini yapma sorumluluğu taşıdığını düşünüyorum.

 BU ÇALGI grupları uyarılmalıdır! Yüksek ses, özellikle kulak ve sinir sistemindeki tahribatı dikkate alınmalıdır. Bu gibi törenlerde, desibel yüksekliği ilgili kurumca belirlenmelidir! Çünkü (Sıfır) desibel, insan kulağının işitebileceği en düşük sestir! (180/dB) ise bir roketin fırlatılışı sırasında çıkan sestir! Düğünlerde de, 150(dB)den az değildir.

 BAŞKA hiçbir yerde yüksek sesle müzik yapılmaz! Buna asla izin verilmez! Ama taşradaki düğünlerde istenildiği gibi davranılabiliyor. Ve ses öyle rezalet noktasına erişiyor ki, aynı masada yan yana oturan iki kişi, birbirini duymak için bağırmak zorunda kalıyor! Telefonunuz çalıyor ve ses tesadüfen çocuklar tarafından duyuluyor!

 Düşününüz! Bir düğündesiniz, çok önemli bir olay vuku buldu ve sizi arayıp, haber verecekler! Ama müziğin sesinden, ne telefon zilini, ne de yanınızdaki arkadaşınızın sesini duyabiliyorsunuz! Diğer taraftan bir yakınınız o vakitlerde bir trafik kazasında yaralandı veya vefat etti, size ulaşmak için telefon çok çaldı, ama müziğin gürültüsünden duyamıyorsunuz! Öte yandan; o gece kötü bir tesadüfle ailenizin büyüğü babanız, evde kalp krizi geçirip hastaneye kaldırılıyor ve sizi telefonla arıyorlar ulaşmak ne mümkün! Çünkü müzik gürültüsü buna mani oluyor! En nihayet, durumu öğrenip hastaneye koştuğunuzda “5dk önce vefat etti, başınız sağ olsun” deniliyor ki, o an nasıl bir ruh hali içinde olacağınızı düşününüz! Sakın ve lütfen: “Yok canım, böyle şey mi olur!” demeyiniz.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI