İHTİMAL AKILDA TUTULMALI VE UNUTULMAMALIDIR!

 

İstanbul'da yaşamayı göze almış olsaydınız, pek çok zorluğu göğüslemek zorunda kalacaktınız. Örneğin: Sokak kamera kayıtlarını bir vesileyle cihazınızdan izlediyseniz, gördüklerinizi hayretle karşılayacağınız kesindi. Çünkü görüntüler insanı şaşırtıyordu. Eğer izleyemediyseniz, gördüklerimi anlatacağım. Yaz günlerinin birinde kaydedilen görüntülerde, ayağında bir şort bir terlikle, genelde orta yaş grubu ile biraz daha üzerindeki yurttaşlara fütursuzca saldıran çocuk hırsızlar, çaldıklarında, hiçbir nitelik aramıyor! Çünkü çalınanın nitelikli olması veya olmamasına dikkat etmiyorlardı, zira onlar için hiçbir önemi yoktu.

Mesela; İstanbul'daki kalabalık meydanlardan birini, gözünüzün önüne getirin. Elindeki eşyaları ile bir kadın, yürüdüğü kaldırımdan karşıya geçerken, tanımadığı bir çocuk yanına yaklaşıyor, bir anda kadının boynundaki zinciri koparıp, yıldırım hızı ile kaçıyor ve kalabalığa karışıp gözden kayboluyor! Öte tarafta Erkek-Kadın ayırmadan, içinden ne çıkarsa bahtına diye hızla alıp götürülen çanta veya yürürken elinde tuttuğu, yahut o an'da konuştuğu telefon aynı akıbete uğruyor. Bir diğer hırsız çocuk, yurttaşın elindeki; muhtemelen içinde bir belge olan kapalı zarfı, sessizce yaklaşıp hızlıca elinden çekip alıyor ve gençlik enerjisi ile kaçan çocuk ancak seyrediliyor! Bu hırsız çocuklar, oldukça tedirgin edici. Çünkü elindeki eşyası çalınan yurttaşın, o an'ın şaşkınlığı sırasında, yapabileceği hiç bir şey olmuyor!

 

Yapılabilen; bazılarının olduğu yerde heykel gibi dikilip, hırsız çocuğun arkasından, istasyondan yolcu uğurlayan biri gibi baka kalması ile bir diğer yöntem, parmak sallayarak: "seni gidi .. çocuğu seni, senin ta!" diyerek öfkesini boşaltmak oluyor. Bu arada kilolu bir hanım, o hali ile kan/ter içinde elindeki eşyasını çalanın arkasından koşmaya gayret ederken, bir yandan da: "Ayol kaçıyor! Ne bakıyorsunuz koşup yakalasanıza!" diye çaresizce komutlar verirken, çevreden gelip geçen, ne olup bittiğini tam anlamadığı için kadına bakıyor. Çünkü birden bire elindeki çantası çalınan, ama o an durumu kavrayamayıp şaşkına dönen mağdurenin; ne koşmaya, ne konuşmaya ne hırsızı yakalamaya takati var. Hırsız çocuk daha sonra, yine o çevrede bir yere gidip oturuyor, çaldıklarını inceliyor,  işi bitince hemen yeni bir av için işinin başına dönüyor(!)

 

Dikkatimi çeken hususun, sokak kameralarının özellikli olduğu! Çünkü kayıt halindeki kamera, kaçan hırsızın görüntüsünü kaydedebildiği noktaya kadar dönerek izliyor! Eğer kamera mükemmel bir teknoloji ile üretilmemişse, o vakit geniş bir alanı görüntüleyebildiği yüksek bir noktadan çekim yapan, kameraman polis veya polisler çeşitli açıdan, hırsızları kaydediyor ve sonra o çocuklar, mekân tuttukları mahalden birer ikişer toplanıyor, diye düşünüyorum. Yahut kayda giren hırsızların görüntüsü, halkın arasındaki sivil memurların telefonuna gönderiliyor ki, masum yurttaşı av yapanlar, bu sistemle kısa süre içinde kendileri avlanıyor.

 

Yurttaşı üzen bu çocuk hırsızların, normal ve yararlı vatandaş olarak topluma nasıl kazandırılabileceği çok önem arz ediyor. Huzurlu ve güvenli bir toplum oluşturmak, devletin asli görevi olduğu muhakkaktır. Bu çocukların, devlet; eğitimciler ve psikologlar marifetiyle rehabilite edilmesi sağlandıktan sonra, çıraklık okullarında meslek edindirip, topluma kazandırılmaları halinde pekâla üretici yurttaş olabilmeleri mümkündür.

 

Bu arada, Batı ülkelerinde ve ABD'de bu tür hırsızlık vakaları veya mümasili olayların vuku bulup bulmadığını merak edebileceğinizi tahmin ederek, izlediğim bir diğer video kaydını da, anlatmanın uygun olacağını düşündüm. Seyrettiğim videoda, kamera şakası olarak çekilen kayıtta, yere konulan 10 Doları, önce etrafına baktıktan sonra, alıp cebine atan olduğu gibi, gördüğü halde umursamadan(Nadiren) geçip gidende oluyordu. Tüm bu anlatılanların sonunda, ortaya çıkan sonuç: İnsanın olduğu her yerde, her türlü olayın en güzeline veya en kötüsüne rastlanabileceği güçlü ihtimali unutulmamalı ve her an ön planda tutulmalıdır!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI