İNSANIMIZ, YAŞAMIMIZ, DEĞER YARGIMIZ, ZEVKİMİZ, TERCİHİMİZ!
Kısa süre önce, düğün müzisyenlerinin, desibeli yüksek ses ile misafirlerin canını burnuna getirdiğini, millete illallah dedirdiğini, yüksek sesin insan sağlığını ve özellikle kulak fonksiyonunu zora soktuğunu yazmıştım. Bu konu ile ilgili sorumluluk Çevre müdürlüğü ile Zabıtanındır. Ancak adam sendeciliğimiz ve boş vericiliğimizden ötürü bir adım atıldı mı bilmiyorum.
Geçelim benzer mealdeki diğer gürültü kirliliklerinden bir diğerine. Seçim zamanında ses düzeni ile donatılmış minibüsler mahallelerde, caddelerde, sokaklarda 100 (dB) güçle müzik yayınlar ve doğal olarak: “Tanrım bu ses, bu ne gürültü böyle?” diye şikâyet edilir. Ama gürültü seçim hatırı için hazmedilir, fakat ıstırabı baş ağrısı olarak çekilir.
Gürültü kirliliği bununla bitiyor mu? Hayır. Düğün konvoyları da caddeleri defalarca klakson çalarak dolaşır. İlk geçişlerinde, sanırsınız: “Gelini almaya gidiyorlar” Bir süre sonra ters istikamete geçerken: “Gelini aldılar, kocasının evine götürüyorlar!” dersiniz. Tam muhabbetin tatlı an’ında, üçüncü defa geçerler ki, bu kez de: “Herhalde gelinden vazgeçtiler, babasına iade edecekler? Ne oldu acaba, tüh! Neyse hayırlısı olsun!” deyip şaşırırsınız. Ama gel/git bitmez. Dördüncü geçişte: “Aaa! Yeter artık!” Dedikten sonra, herhalde kız babası: “Götürün! Kocasına teslim edin, benden çıktı.” deyip iadeyi almadığı, bu kez kocasının evine tekrar götürüldüğü tahmini yürütürsünüz(!) Bu arada defalarca çalınan klakson sesi için “Yahu, yeter artık be kardeşim, yeter!” demeden edemezsiniz.(Sıkça yapılan konvoy tur’u karikatürize edilmiştir.)
Diğer kirlilik ise sünnet konvoyunun abartılı turudur. Sünnet sahipleri, en öndeki kamyonet kasasına davul/zurna, bayrak, ayrıca kamera koyarak bu tarihi(!) olayın görüntülenmesini sağlar. Köyde sünnet olacak çocuk, bazen şehrin caddelerinde, çarşısında(!) tur attırılır. Kamyonetin kasasındaki zurnacı zurnasını, konvoydaki özel otomobiller de klaksonu durmadan öttürür.
Yurttaş’ımız, çocukların sünnet kıyafetine pek önem verir. Bu kıyafetler; “Padişah, Paşa, Şehzade ve Prens” gibi isim ile tanımlanır. Elbise modellerini hazırlayanlar, Osmanlı hanedanından birinin sünneti için kıyafet dikiyormuş gibi çeşitli kıyafet üretirler. Çünkü ana babanın yüreğinde: “Çocuğum büyüdüğünde; Padişah gibi, şehzade gibi, prens gibi olur inşallah” isteği gizlidir.
Bunlar insanımızın; yaşam biçiminden, zevklerinden, tercihlerinden, değer yargılarından, dikkat çekici ve sivri uç oluşturan davranışlardan, bir kaçıdır. Bitti mi? Hayır canım, biter mi? Durun size bir utançtan, söz edeyim!
İnternete çeşitli düğün videoları konur. Bu videolarda, misafirlerden biri meydana çıkıp, fiziksel engelli bir yurttaşın müzik eşliğinde oynamasını taklit eder. Onur kırıcı bu taklit, düğüne gelen davetliler tarafından kahkahalarla gülünür. Bu ulusal TV kanallarının bazılarında bile rastlanır ve oyunun adı önüne de: “Meşhur” sıfatı konularak takdim edilir. Oysa alay edilmek, engelli yurttaşı ve ailesini çok yaralar! Böyle çirkin ve ayıplanacak durumu, ilgili kurulun incelemesi ve değerlendirmesi halinde, kişinin ve ailesinin onurlarının korunacağı anlamı taşıyacaktır.
Bu yazı yayımlandığında, bin liralar verilmiş ve harcanılıp tüketilmiş olacaktır. Ancak adının “İkramiye” olarak telaffuz edilmesinin sözlük anlamı ile örtüşmediği görülmektedir. Çünkü her iki bayramda verilen bu para, bayram harçlığıdır. “Harçlık” sözcüğü ise, ödenen paranın amacına uyan tanımıdır.
Bir başka konudaki yanlışın, zaman zaman tekrarlanması nedeniyle, yetkili kurulun dikkatini çekmeyi düşündüm! Konu: TV haber sunumları sırasında, görevden ayrılmış bir bakandan söz edilirken: “…eski Tarım bakanı, eski Milli eğitim bakanı veya eski Sağlık bakanı” diye telaffuzdur. Takdir edilir ki, “Eski” sıfatı görevden ayrılan bakan için kullanılır. Dolayısı ile: “Tarım eski bakanı, Milli Eğitim eski bakanı veya Sağlık eski bakanı” gibi doğru telaffuzun dikkate alınması, değerlendirilmesi ve düzgün tanım için ilgisi nedeniyle (RTÜK) bilgisine sunulur.