Tarifi yapılamayacak kadar tutku ile film seyretmekten hoşlanan biriydim. Öyle düşkündüm ki, bir filmi aç susuzda olsa günlerce seyredebilirim diye düşünürdüm. İlkokulda Çarşamba günü sinema günüydü. Ama film seyretmek, asla ve kat'a mümkün olmazdı. Çünkü çocuk sesleri, İlkbaharın sabahındaki kuş sesleri gibiydi, o yaşlı sinema salonunu çınlatırdı... Yıllar geçti, o yıllar içinde pek çok film seyrettik ve tadını çıkardık. Epey zaman sonra, bu kez: hem Kış'lık hem Yaz'lık sinema beni ve diğer genç insanları, adeta sinemaya kitlerdi, çünkü eğlencenin tek kaynağı sinema idi. Öyle ki, zaman zaman ayni filmi, bir hafta seyretmek gibi bir yanlışı fütursuzca sürdürürdük. Şehrimize gelen her film için, arkadaşlarımızdan herhangi biri: ".bu film çok güzelmiş, duyduğuma göre İstanbul'da haftalarca oynamış(!)" deyip hevesimizi tetikler her filmin, ilk ve son seyircisi olurduk. Eğer gerçekten beğenmişsek; eve yatmaya, yemek yemeye ve birde: ".merak etmeyin buralardayım" demeye giderdik. Çocukluktan, buluğ çağına geçtiğimizde sayısız filmler seyrettik, hafızalarımıza kazınanlar oldu: Rüzgâr gibi geçti, Saba Melikesi Belkız, Hz.Süleymanın Adaleti, Çakırcalı Mehmet Efe, Avare ve diğerleri. Gençlik çağımızda ise Western filmleri(Kovboy filmlerinin genel adı) heyecanlı filmler kategorisinin, birinci sırasında yerini almıştı.
Western; ABD'nin Atlantik kıyısından içerilere, Batı'ya doğru göç sırasındaki olaylarla başlayan yaşam tarzı ve kültürüdür. Western kavramı vahşi Batı kavramının oluşumunda yer almıştır. Bu kültür, ABD vatandaşlarının; giyimlerinden edebiyatına, müziğinden dansına ve politikalarına kadar tavır olarak yansımıştır.
Filmlerde, Batı'ya göç edenler, yerli halk Kızılderililer tarafından yabancı addedilip, topraklarına girmelerine engel olmaya çalışılır, çıkan çatışmalarda, ok ile savunma yaptıklarından çoğunluğu telef olurdu. Öte taraftan ateşli silah kullanan göçebelerin ok'lu savunma engelini rahatlıkla aşması, seyirciyi mutlu eder, alkışlanarak ıslıklarla desteklenirdi(!) (Bu karelerde, Kızılderilileri öldürenleri hayranlıkla alkışlardık. Nedeni: Kızılderililerin; gözümüze vahşi insan görünmesi, çıplak at'a binmesi ve ok'uydu. Tüfekle attığını vurup, at üzerindeki yerliyi düşüren adam, bizim için kahramandı(!) Oysa öldürenler işgalci idi. Senaryo; filmdeki yerlilerin vahşi insan olarak algılanması, yakaladığı insanların kafa derisini yüzmesi, kendilerini savunmalarının saldırganlık olarak yorumlanması ve değerlendirilmesi olarak düzenlenmişti. Bizde senaryoya uyarak, göçle gelenlerin, ateşli silahları ile Batı'ya çöreklenmelerini, avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlarken, sanki kurtuluş savaşındaki işbirlikçiler gibiydik(!)
(Cehalet öyle zifiri bir dehliz ki; göz eli görmez, ayağına değecek taşı fark etmez, gittiği yolu bilmez, yanlışı doğru sanır, inanır. Okumaz, doğruyu bulmaz, düzgün karar vermez! Her yerde, her zaman masal dinler, bir fikri olmaz. Dolayısı ile dağın arkasını göremez)
Daha sonra Western film çekmeyi sürdüren endüstri, senaryolarda değişiklik yaparak, göç yollarına kaleler kurmuş, ayrıca yol güvenliğini sağlamak için devriyeler görevlendirmiş ve kaleler arasındaki haberleşmeleri At'lı kuryelerle gerçekleştirmiştir. Senaristler bir kaleden diğerine haber getiren atlı kuryenin; görülüp arkasından kovalamaya başlayan Kızılderili savaşçılardan kurtulma ve kale kapısından içeri girme karelerindeki çabasını, izleyicinin heyecanı sırasında yüreğini ağzına getirircesine doruğa çıkarmış, sinema seyircisini, günümüz at yarışlarındaki heyecanlı müşteriye benzetmiştir.
Koltuğumsu sinema sandalyelerinde oturan izleyici, yerinde hop oturup hop kalkarken, yerel ağızla, gayriihtiyarî bağırır ve: "Goş! Goş! Hur gırbece." diye talimat verirdi.(Bir nevi futbol seyircisi gibiydi. Gırbeç:(Kırbaç)tı. Dörtnala kale kapısından içeri girmeye çalışan atlı kurye, hem atı mahmuzlar hem de aradaki mesafeyi iyice görmek için geriye bakardı ki, hemen o an'da izleyiciden bağrış çığrış tepki alır yeni talimatlar eklenirdi: ".geggelile gaç!" dedikten sonra, mırıldanmaya devam eder ve filmdeki oyuncuya söylenirdi: "Sinir eddi be! Yüreğimi ağzıma getirdi!" deyip, yanındaki arkadaşının: "Haklısın arkıdeş" deyip kendini desteklemesini beklerdi(!)
Kızılderili, yaşadığı topraklarına girilince saldırıyordu, çünkü vahşi idi(!) Beyaz adam ise, gittiği her yere Demokrasi ve özgür yaşam götürüyordu(!) Hey be yıllar! Bize 2nci Dünya savaşından sonra neler gösterdin neler! Sende daha ne sürprizler var kim bilir?