İstanbul'da, oturduğumuz yıllarda apartmana hemen iki adım mesafedeki alışveriş merkezinde, diğer AVM'lerdeki gibi çeşitli mağazalar vardı. Bendeniz için bu alışveriş merkezine sıkça girip çıkmak, alışkanlık haline gelmişti. Çünkü bazılarının çalışanı, bazılarının da sahipleri ile arkadaş olmayı başarıp, dostluklar kurmuştum. Hatta ara sıra geciktiğim veya bir işim nedeniyle uğrayamadığım zaman olursa, ertesi günü: "Hayrola ne o, dün yoktun, bugün geciktin, nerelere takılıyorsun?" sorusu ile karşılaşırdım.
VİTRİN SEYRETMEKTEN ZEVK ALIRIM
Bu arada, kısa zaman aralıklarında katlardaki mağazaların vitrinlerini seyreder, yeni ürünler konuldu ise çalışanlardan niteliği ve kullanımı ile ilgili merakımı giderici bilgileri edinirdim. İçeri girer müşteri yoksa dikkatimi çeken yeni ürünle ilgili düşüncelerimi belirtir, sonunda esprili şakalar yapardım. Bu şakalar, gerek çalışanlar ve gerekse mekân sahibini, kahkahalarla güldürürdü.
BAŞKA ŞUBENİZ VAR MI?
AVM'de yeni işyeri açılmıştı. Mekânın adı dikkatimi çekti. Çünkü adı "Madame coco" idi. Bir süre vitrinini izledim, içeri girdim üç tezgâhtar hanımdan biri, ilgilenip ne istediğimi sorarak yardımcı olabileceğini söyledi. Teşekkür ettim ve kendisine şu soruyu yönelttim: "İstanbul dışında şubeleriniz var mı?" cevabı: "Hayır, şimdilik sadece İstanbul"yız, olunca: "Niye Türkiye'nin diğer, il ve büyük ilçelerine yayılmıyorsunuz?" sorumu yanıtsız bırakmasına rağmen, sormayı sürdürdüm. "Örneğin: şehrimde bu mağaza neden yok?" dedim. Cevabı, yine aynı idi: "Belki ileride olur, ama şimdilik sadece, İstanbul!"
ÇOK ŞAŞIRDIM, EPEY ZAMAN GEÇTİ UNUTMUŞUM
Nihayet İstanbul'dan dönüşümüzden sonra, aradan çok zaman geçti ki, bir gün kentin AVM'lerden oluşan toplu alışveriş alanında, söz konusu mağaza şubesinin açıldığını duydum. Şaşırdım, biraz hayret ve birazda tebessüm ettim. Anlayacağınız, ilgisizde olsa tuhaf duygular yaşadım! Çünkü o mağaza çoktan hafızamdan silinmişti.
ŞİMDİLİK SADECE İSTANBUL DEMİŞTİ, AMA.
Çünkü İstanbul'daki mağazanın, vitrinini izleyip içeri girdiğimde, çalışan hanım personel ile: -Laf ola torba dola- tarzında konuşup: "Diğer taşra kentlerinde neden şubeleriniz yok?" soruma: "Belki ileride olur, ama şimdilik sadece İstanbul!" diye cevaplamıştı. Ancak öyle sanıyor ve inanıyorum ki, personel konuyu işyeri sahibine uygun bir zamanda; ya konuşulduğu gibi aktardı veya kendi fikriymiş gibi söyledi ki, sonuçta söz konusu o mağaza şubeleri, taşra kentlerinde ve biride Muğla il merkezinde, açıldı.
SORU ÖTELENMEMİŞ, CİDDİYE ALINMIŞ
Sanıyorum yukarı paragrafta da, belirttiğim gibi konu o aralıkta veya bir süre sonra mağaza sahibine aktarılınca, yani: ".taşra kentlerinde niçin yok" sorusu, ilgisiz bir yurttaş tarafından merak edilip sorulunca, soru -ötelenmemiş, ciddiye alınmış ve düşünülmüş ki, durum değerlendirilmesi sonucu, mağazaların taşraya taşınması gerçekleştirilmiştir.-
ÖNEMLİ OLAN NİYET VE CİDDİYET
Çünkü sizde bilirsiniz ki, bir fikrin; isabetli, isabetsiz, doğru veya yanlışlığı, çeşitli araştırma ve yapılacak analizlerle ortaya çıkar, bu bir kuraldır. İşte bu noktadan hareketle gelelim, CHP Genel Başkanı, Sayın Özel'in siyaset arenasındaki iyi niyet ve ciddiyetle atılan adımlarına. Hani atasözümüz vardır. -İnsanlar konuşa konuşa.- diye başlar. Sayın Özel'in girişimi de, bu atasözünü çağrıştırıyor.
CHP GENEL BAŞKANININ ADIMLARI
CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel'in, bu yolu ve yöntemi seçmesinin arka planında, ülkenin ve yurttaşın geleceği yattığı gerçeğini, kabul etmek durumundayız. Atılan iyi niyet adımları, yurttaş kitlesinin tamamına yakınında mutluluk ve umut verici olarak paylaşılmıştır. Ancak öyle sanıyorum ki, bu erdemi paylaşmayan yurttaşın sıkıntısındaki neden; konuya bakışı, karakteristik yapısı, düşünce kapasitesi ve öngörü eksikliği olarak düşünülebilir. Oysa bu adımlardaki, iyileşmelerin ve sevindirici gelişmelerin sonucu, gelecek zaman içinde görüleceği muhakkaktır ve davranış biçimine böyle bakılıp değerlendirilmelidir. Bu nedenle ülke ve yurttaş çıkarları için, aynı adımlar müştereken atılmalıdır ki, ülke itibarının çıtası yükseklere tırmansın.
ONAYLIYORUM RANDEVUYA SADIK KALIP GELECEĞİM,
Perşembe günü Sağlık Bakanının basın toplantısını, ekrandan izledim. Kamu hastaneleri, şehir hastaneleri, özel hastaneler ve birinci basamak sağlık kuruluşları ile ilgili çeşitli bilgilendirmeler yapılırken, yanı sıra, randevu sistemine getirilen -Onay- kuralından özellikle söz edildi. Ayrıca kamu ve özel hastaneler ile ilgili; personel, yatak ve teknolojik alt yapılanma bilgileri, ekrana yansıyan grafik görselleri üzerinden anlatıldı. Ancak sağlık sistemi konusu ile ilgili düşüncemi belirtmek istiyorum.
ATIL YAPILAR KENDİ HALİNE BIRAKILMAMALI
Muğla il merkezinde, uzun yıllar sağlık hizmet veren ve resmi tanımı: -Devlet Hastanesi- olan yapıların, atıl şekilde bırakılması, tasarruf ilkelerine olabildiğince aykırı fotoğraf oluşturmakta ve her geçen gün daha fazla dikkat çekmektedir! Bu binaların sağlam yapılar olduğu muhakkaktır. Elden geçirilerek veya direkt hizmete alınması halinde, kamuoyunda: -Atılın değerlendirilmesi- olarak alkışlanacak ve takdir toplayacaktır. Bu tür düşünüleceği ise muhakkaktır. Binaların hali bir yana, alanın yabani otlarla bezeli görünümü, şehir merkezini kirletmesi bakımından yakışmamaktadır. Zaten, özel otomobillerin otoparkı haline getirilen bahçenin görünümü, sadece: "Yazık, şu hastanenin haline bak!" mırıldanmalarına ve iç geçirmelerine neden olmaktadır. Kamuoyundaki genel kabul gören düşünce; şehir merkezinde ve yürüyüş mesafesindeki bu yapıların, yine yataklı sağlık kuruluşu olarak hizmete alınması, emekli doktorların sözleşmeli olarak göreve davet edilmeleri baskın bir istemdir.
BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYELERİNİN HASTANESİ OLMALI
Hatta düşüncemi bir adım daha ileri götürerek: Büyükşehir Belediyelerine, Sağlık Bakanlığı denetimli veya özerk yapıda tam teşekküllü -Belediye Hastaneleri- tanımı ile bir sistem projesi geliştirilip, halka sağlık hizmeti sunması sağlanmalıdır. Bu tür bir projenin, yararlı hizmet anlayışının gereği olduğunu düşünüyorum. Niteliği ve niceliği ile sağlık sorununun çözümüne katkı sağlayacağı, başarılı notlar alacağınada, ayrıca inanıyorum. Kamu, şehir ve özel hastaneler, olağanüstü kalabalık hasta kitlesinin sağlık sorununu çözme gayreti içindedir, ama yinede yetmemektedir. Çünkü bu hasta kitlesi, sağlık hizmetini almakta gecikmeler yaşadığı zaman, yakınması bu ihtiyacı anlatmakta ve göstermektedir.