LÜTFEN BİRAZ DİKKAT VE SAYGI
İlkokula başladığımız 1950 yılının, Ekim ayındaki Çarşambalardan birinde, okulu sinemaya götürdüler. Sinemanın ne olduğunu sokakta bizden birkaç yaş büyük, okullu çocukların kendi aralarında yaptıkları sohbetten ki, bu sohbet, oynayan film ve kahramanı (Esas oğlan) ile ilgili olurdu! O konuşmalardan duyduklarımla sinemayı kafamda tasarladım ve şekillendirirdim. Okula başlayacağım yıl, birkaç arkadaşımla, sinema binasının bulunduğu yeri ve binayı görmeyi çok istedim ve böylece çevresini gözlemlemeye gittik. Girilen kapı ile çıkılan kapı ayrı idi. İçeri giremedik, oralarda biraz dolandık, gündüz matinesinde(Matinenin ne demek olduğunu sonra öğrendim) sinemaya girenleri izlerken, ".demek ki, sinema burası ve büyüyünce gidiliyor" gibi düşünce oluştu kafamda. Ancak sinema binasının kafamda tasarladığım şekle uymadığını gördüm. Tabii evden fazla uzaklaşmamız tehlikeli olduğundan, hızlı bir şekilde geri dönmek zorunda kaldık.
Dönüş halimizi; günümüzün belgesellerinde izlediğimiz mirket yavrularının, çevreyi tanımak için, dikkatli şekilde önce başlarını çıkarıp etrafa baktıklarını, sonra yuvadan çıkıp tedirgin şekilde üç beş adım uzaklaşarak çevreyi tanımaya çalıştıklarını, daha sonra hızla geri dönüşlerini; o gün mahallemize, sokağımıza, kıvrak adımlarla gelişimize benzetirim.
Adı: (Kulüp Sineması) idi. Belediye'ye aitti. Özellikle sinema binası olarak, eski yılların şartlarına ve projesine uygun yapılmıştı, 300 kişilik salonu, ayrıca 4 adet locası vardı. Daha sonra müşteri talebini biraz daha karşılayabilmek için, salona balkon yapıldı. İşletmecisi Baki Soydan isimli o yıllar yaşlı bir hemşerimizdi. Müteveffa, yaşı itibarı ile arkadaşım değildi, çünkü aramızda belki 60 yaş fark vardı, babamdan da büyüktü. Akrabam değildi, büyüğümüz ve şehrin tanınmış bir simasıydı, saygıda ve selam vermede kusur etmezdik. Çünkü öyle alıştırılmıştık, büyüklere saygı küçüklere sevgi kuralı yaşamın her alanın da ve an'ında işlerdi. Baki beyi şahsen tanıyordum.
O yıllar geride kaldı, şimdi sinemanın yerinde yel esmiyor. Çünkü yerine inşa edilen kapalı garaja günde, onlarca otomobil girip çıkıyor. Makalenin konusu da, zaten sinema veya binası değil "Saygı!" Sinema işletmecisi Baki Soydan'ın evi Kurbanzade (Eski adı Kurbanlar) camiinin karşısındaydı. Arada sadece bir cadde vardı. Baki Soydan işyerine (Sinema), caminin önünden geçerek gider gelirken, aklına cami avlusuna bir şadırvan yapmayı koymuş. Oğlu da, düşünceyi desteklemişti. Ancak ömrü yetmediğinden, amaç oğlu marifetiyle 49 yıl önce gerçekleştirilmiş, Baki Soydan isminin de, onore edilmesi için bir mermere yazılmış ve şadırvana sabitlenmişti.
Aradan yıllar geçmiş, Vakıflar Genel Müdürlüğü, anılan camiyi, yenilenmesi gereken ibadethaneler içine almış ve iki yıla yakın sürede bakım ve onarımını bitirmiştir. Bu arada, Baki Soydan adına cami avlusunda yarım asır önce yaptırılan, şık ve zarif şadırvanda yıkılmıştır.
Hadi yıkıp aşağı yukarı aynı mimarı çizgilerle yeniden yaptırdınız. Ama müteveffanın kemiklerini sızlatmamalıydınız! Çünkü ismi yazılı mermer onurluk, yenileme mimarı veya kontrol mühendisinin dikkatinden kaçmıştır. Sonucunda; bir yurtsever ve hayırsever hemşerimizin, iyi düşüncesini simgeleyen hizmet bağışı ve üzerindeki ismi, molozların içinde yok olup gitmiştir! Bu şık bir davranış olmadığı gibi, halen yerine konulmamıştır?! Bunun için söylenecek elbette bir söz vardır: Lütfen biraz dikkat ve birazda saygı!
Ama bu arada, Vakıflar Genel Müdürlüğünü kendi adıma kutluyorum. Nedeni, geçmiş yıllarda defalarca ve bıkıp usanmadan eleştirdiğim, merkezi cami tuvaletinin, nihayet yıkılıp yeniden yapılması. Bu arada ve tam sırası gelmişken: Ülkemizde anlaşılması zor konulardan biri de, cami tuvaletlerinin; kirliliği, pejmürdeliği ve kötü görünümüdür! Temiz ve bakımlı olanlarını tenzih ediyorum. Sadece cami tuvaletleri değil tabii. Bazı belediyelerin; bakımsız, hijyenden uzak, ilgisizlikten içeri girilmesi zor WC'ler bu eleştiriye dahildir. Camiler bal dök yala, belediyeler de, hakeza pırıl pırıl. İyi hoş da, her iki kuruma ait o kirli tuvaletlerin hali nedir öyle? Farz ediniz, bir turist grubu bir gezi sırasında kafileden birkaç kişi tesadüfen o kirli WC'ye girmek zorunda kaldı. Ülkemiz ve insanımız için ne düşünür, sizce?
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Belediye Başkanlıklarının öncelikli sorumluluklarından biri, tabii hijyen esas alınıyorsa? Taşra camilerinin ve belediyelere ait tuvaletlerin halli olmalıdır! Bu konuda, petrol şirketlerinin yol üstündeki satış noktalarına, ihtiyaç halinde girildiğinde insana yakışır temizliğe hayran olmamak mümkün değildir.
Neyse ki, yıllardır şehrin göbeğinde; utanılan, yüz kızartan, elli yıl evvelki otobüs garajlarının tuvaletlerine benzeyen ve islâma yakışmayan, derbeder, pis tuvaletten kurtuluyor olmamız sevindirici ve mutluluk vericidir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, umarım ve dilerim cami mimarisine uygun bir güzelliği halkın önüne koyacaktır. Yanı sıra; olacak çocuk her zaman belli olduğu gibi, caminin yenileme projesi ile belediyenin çevre düzenlemesindeki uygulama çalışmaları, öyle inanıyorum ki, zevk verici bir emek olarak ortaya çıkacaktır.