NEFES ALMAKTA GÜÇLÜK ÇEKEREK ÖLMEK, ÇOK KAHREDİCİ
Yazı; rutin işlemlerden sonra, her zaman olduğu gibi geçen Cumartesi günü dijital ortamda yayımlanması gerekiyordu. Ancak Bayram nedeniyle ertelenip bu güne bırakıldı.
Bayramı, kutsal dini tören saygınlığından çıkaran muhteşem(!) görüntüler; tahmin edilen her zamanki pejmürdelikle ve yıllardır değişmeyen, o rezil karelerle, ilk günden itibaren devrisi günlerde de, ekranlara yansımaya başladı ki, yazık! Gerçekten çok yazık! Bir başıbozukluk, bir düzensizlik, vah ki, vah la dolu, utanç ve üzüntü verici görüntüler art arda geldi.
Çünkü gerek hayvan kesimleri ve gerekse sosyal mesafe konusunda sivil yurttaşa, aylardır yapılan çağrıların; hiç bir işe yaramadığını, yaramayacağını ve bu nedenle, her nerede olursa olsun mesafenin korunmayacağını, kesimlerin asla ve kat'a düzene girmeyeceğini düşünüyorum. COVID-19 a getirilen kuralların işlemediği zaten her gün her yerde görülüyor. O zaman uyarı yapmaktan vazgeçmeli ve konu ile ilgili uygun görülecek tedbirler geliştirilmelidir. Global bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuz kesin bir biçimde anlatılmalıdır!
Çünkü sürekli yapılan uyarılara rağmen, toplum düzeninde: "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!" gibi bir sonuç çıkıyor. Her gün tekrar edilen uyarı sonuç vermeyince, bu soruna bir başka şekilde çözüm aranmalıdır. Kuralın çalışması için çaba sarf ediliyor, uğraş veriliyor fakat karşılığında ilerleme kaydedilmiyor. Aksine yerinde sayıyor, hatta hiç umursanmıyor! Bu hal, havanda su dövmeye benziyor.
Öte taraftan, ekranlarda çocuklara yaptırılan zorunlu yayınların kamuoyu üzerinde hiç bir etkisi olmuyor. Çünkü çocuklar söyleyeceklerini düzgün telaffuz edemediğinden, ne dedikleri anlaşılmıyor, sadece çocuksu şirinliklerine gülünüp geçiliyor. Zorunlu reklam hedefine ulaşamıyor, dikkat çekilemiyor,izlenip hafızaya kayıt yapılamıyor, beklenilen elde edilemiyor.
Yurttaş hala COVID-19'un ciddiyetini bir türlü kavrayamamıştır, maalesef ciddiyetsizlik devam etmektedir! Aklı başında insanlar, maskeyi çenesinin altına indirmiş veya pazıbent gibi bileğine veyahut pazısına takmaktadır. Bunun da anlamı, denetim etkinliğinin güç kaybettiği ve durumdan istifadeyle, neredeyse maskenin artık tamamen çıkarılıp bir kenara bırakılacağıdır!
Yurttaşın sadece algılaması değil, uyumlu davranması da, ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Bildiriyi "Benimle ilgili değil" diye alınmamakta veya "Yaz geldi, virüs sıcakta ölürmüş! Güz gelsin bir daha düşünürüz" Der gibi davranmaktadır. Bu bakımdan hazreti anlamak mümkün olmamaktadır. Çünkü insanımız, bilgiye değil, şekle ilgi duymaktadır(!)
Oysa virüs; Prof. ları, doktorları ve hemşireleri alıp götürdü. Onlar ki, bilgileri ve korunmak için giydikleri özel kıyafetleri ile hastalıkla boğuşuyorlardı. Onun için "Bana bir şey olmaz!" Denilmesi felakettir! Çünkü nefes almakta güçlük çekerek ölmek, aileniz ve yakınlarınız için; üzücü, kahredici ve içinizi yakan en kötü ölüm şekillerinden biridir! Hastanızı; göremiyor ve vedalaşamıyorsunuz, nefes almakta son derece güçlük çekiyor, boğuluyormuş gibi daralıyor ve nihayet bir soluğa bir ömrü vererek göçüp gidiyor! İşte. COVID-19 insanı böyle yok ediyor!
Virüs kapılması halinde, sonunun ne olacağını umursamayan yurttaş, yaşadığı an'ı ve "Bir şey olmaz" mantığı ile uyarılara boş verdiğinden, tehlike ile an be an, karşı karşıya kalmaktadır. Çünkü bedenin uğrayacağı bulaş, saliseler içinde gerçekleşmektedir. Böylesine umursuz bir toplumundan sosyal mesafenin korunmasını istemek ve bu konuda sürekli uyarı yaparak kural haline gelmesini beklemek, akıntıya kürek çekmek gibi bir durumu yansıtmaktadır.
Devlet; "Seni koruyacağım" dedikçe, yurttaş: "Sen zahmet etme, işine bak. Hem bu topluiğne başı kadar hayvanın(Virüs hayvan olarak nitelendiriliyor ki, işte burada eğitim ortaya çıkıyor. Eğitilmeyen bir toplumun tedavisi de, bir şeyi anlayıp kabullenmesi de, maalesef çok güç. Özellikle virüsün "Burundan giriyor" diye tanımlanması sonucu, halk arasında canlı ve yürüyen bir kurtçuk gibi değerlendirilmesine neden olmuştur!) nesinden korkulur? Anlamıyorum(!)" Diyor ve uyarıları dikkate almadıkları, bildirilere cahil cehaletiyle umursamadıkları, dolayısı ile ülke genelinde pek çok tedbirin alınmasına neden oldukları ortadadır.
Yurttaş, bulaş korkusu yaşamıyor. Ancak geçen zamanı hatırlaması için, Dünyadaki yaşamı ve ekonomiyi ne hallere getirdiğini bir daha inceden inceye düşünmesi gerekmektedir! Artık eski yaşamımıza geri dönmeyeceğiz. Onun için vaka on'lu sayılara düşmedikçe, tehlike bitmeyecektir! Durumun anlaşılmasındaki izah şekli herhalde budur? Gelecekte sıkı tedbirlerin alınabileceği ihtimali yüksektir. O zaman "Eyvah!" diye feryat edilemeyeceği bilinmelidir ki, durumun ciddiyeti iyi anlaşılsın. Sonbahar ve Kış beraberinde sağlık sorunlarını getirecektir. Yurttaşın bunu bilmesi, dikkate alması ve kurallara uyması bu nedenle zorunludur.
Toplum sağlığının korunması için bazı acı reçetelerin yazılması ve uygulanması zorunlu ise bu ihmal edilmeyecektir. Eğer tersi olursa; ölümlerin çoğalması, tedavi araç, gereç ve yatakların yetmezliği karşımıza dağ gibi dikilecek; sorunun çaresizliği, bulaşın hızı, yanı sıra sağlık personelinin bunalımı o zaman daha belirgin yaşanacaktır. Ama o an geldiğinde de; artık Üsküdar'da sabah olacak, iş işten geçecektir!
Daha düne kadar COVID-19 sorununun sıkıntılarını yaşadık. Allah aşkına, sıkıntılı günler ne zaman unutuldu da, yine aynı hamama gidip aynı felaket tası ile çekinmeden su dökünüyoruz? Herhalde; uyarının önemi, tehlikenin gücü ve sonucunun yıkımı bir türlü ölçülüp biçilemiyor! "Sosyal mesafede ne imiş?" deyip tam tersine, "Safları sıklaştıralım sohbetimiz samimi olsun!" der gibi herkes normal yaşamını sürdürüyor. Sosyal mesafe hiç kimsenin zerre kadar umurunda değil. Uyarılar sanki boşuna yapılıyor? Herhalde, Rumlardan bize geçen: "Nato kefari nato mermari" deyimi, bu durumlarda kullanılıyor.