ÖLÜM MELEĞİ AZRAİL ve DOÇ. DR. KARDİYOLOG OĞUZHAN ÇELİK
Bu tarihten 33 gün evvel, Azrail'in: "Hadi bakalım addaya gidiyoruz" dediği gece, bir fırsatını bulup, can havliyle kendimizi MSKÜ Araştırma Hastanesine attık. Gecenin sessizliğinde, uzun koridorda sedye üzerinde giderken: Dr. Oğuzhan Çelik hoca ile karşılaştık ve durduk. (Zaman: Ülkedeki milyonlarca yurttaşın mışıl mışıl uyuduğu 01.45 suları) Hoca görevlilere: "Hastayı çıkarın, hemen geliyorum" dedi. O arada peşimizden ayrılmayan Azrail, Çelik hocanın kulağına: "Ben bunu addaya götürecektim, ama." Diye fısıldadığını varsaydım, çünkü hoca: "Hastaya müdahale edeceğim. Henüz onu alıp götürmene izin vermiyorum!" yanıtı verdiği hayalini kurdum ve çıktık, yukarı.
Ölüm meleği Azrail'in, inançlarımıza göre canını alacağı hastanın doktorundan izin alması beklenilmez. Ancak hekiminde, hastayı Azrail'e hemen teslim etmesi düşünülmez, çünkü elinden gelen tüm tıbbi ve mesleki imkânlarını kullanacaktır. Ancak ölüm meleği, sürenin sonunda: Hastanın onca tedaviye cevap vermemesi ve ayağa kalkamaması nedeniyle, gezegendeki yaşamının bittiğini anlar ve öbür gezegene, alır götürür.
Bizde öyle bilir ve kabulleniriz. Hekim tedavisi ve teferruatı, ilgimizi bir yere kadar çeker. Hasta için: ".hastaneye yatırmışlar, Tanrı yardımcısı olsun, inşallah iyi olur!" Temennisi ile adından söz ederek onu anarız, iyi olursa sevinir, vefatı halinde üzülürüz. Cenazesini kaldırır, arkasından: "İyi insandı, Tanrı taksiratını afetsin, ruhu şad, mekânı Cennet olsun" deyip, ruhundan ayrılan bedeni, ebedi istirahatgâhına yatırırız.
İnsanın: "Allah hastanelere düşürmesin, eksikliğini de çektirmesin" diye dilekte bulunmasının arkasında, kişinin: Evindeki özel yaşamını hastane şartlarında uygulayamaması, ortama uyum sağlayamaması ve sıkıntılı yaşam içinde bunalmasındandır. Yani: "Aman hasta olmayayım, olursam hastaneden başka gidecek yer yok!" Demesi, çaresizlik halinde hastanenin, tek çıkar yol olduğu gerçeğidir.
Mizahi üslûpla kaleme aldığım girizgâhtan sonra, ana temaya geçerek, biraz yoğun bakımdan da, söz etmenin gerekliliğini düşündüm!
Yoğun bakım gerekli olması halinde, o alan bir hasta için, özel tedavi alanı. Orada, Tanrı'nın meleklerine vekâleten hastanenin yoğun bakım hemşireleri ile baş başa kalıyorsunuz. Elinizi kıpırdatıp, ayağınızı oynatsanız hemşire hemen müdahale ediyor. Yemek ve doğal ihtiyaçlarınıza kadar her şey, onların desteği ile gerçekleştiriliyor.(Görevleri tarif edilemeyecek kadar zor) Yoğun bakım ünitesi, yaşamla, diğer gezegene geçişteki gümrüksüz bölge gibi, yani o alandan ya addaya gidiyorsunuz, ya da servise çıkarılarak kısa süre sonra, evinize dönüyorsunuz.
İki seçenek dışında bir başka seçim maalesef yok. Bendeniz, Sayın Dr. Oğuzhan Çelik'in tedavisinden sonra evime döndüm. (Eve dönmek fevkalade mutluluk ki, bunu hissedebilmek için, sürecin yaşanması gerekli. Ancak size, sağlıklı yaşam dilediğimi gönderdiğimin bilinmesini isterim) Henüz kontrollü tedavi devam ediyor, bir aylık süreç bitti. Şimdi üç aylık bir kontrol süreci daha başlatıldı.
Gelelim mesleğin ulviliğine ve önemine. Hekimlik, yeryüzündeki olmazsa olmazların birinci sırasındaki işkolu. Söz konusu meslekle birlikte, hemşire kadroları, yardımcı hizmet personeli ve diğer tüm çalışanların, insan için(Mesai tanımadan) gece gündüz 7/24 koşuşturması, ne zor bir görev olduğunun, teyididir. Ve mesleğin yüceliğinin, bu veri nedeniyle tahmin edilmesi mümkündür!
İşte tam bu nedenle, ailece Sayın Dr. Oğuzhan Çelik'e; hem mesleki ve hemde özel yaşamında, sürgit olmasını istediğimiz mutluluk ve başarı diliyoruz, 30 günlük kontrollü tedavi sonucunda oluşan memnuniyetimizi ve teşekkürümüzü de, en içten duygularla sunuyoruz.