ONDAN SONRASINI ARTIK TANRİ BİLİR
Yıllardır bitip tükenmeyen, gelişen ama değişmeyen İstanbul kaynaklı bir haber izleriz, ekranlarda. Cadde ve bulvarlarında; onca trafik ışıklarına, onca yol işaretlerine, onca yaya çizgilerine onca geçitlere rağmen, kurallar dikkate alınmadığından hiçe sayıldığından ve umursuz davranıldığından, ölümlü ve yaralanmalı trafik kazaları hiç bitmiyor. Yaşlı/genç, kadın/erkek ve çocuklar ölüyor! Bu haberleri, saniye aralıkları içinde izliyoruz. Doğal karşılıyoruz, şaşırmıyoruz ve ilgimizi çekmiyor. Oysa bir an, ölenin ailesinin o korkunç haberi alınca feryadını ve acısını düşünün. Hissedebilirseniz, ölümlü trafik kazasını ve ailenin o an'ını aklınıza getirip, o duygularla değerlendirin.
Sorunsuz, huzurlu ve "Bir kaşık aşım, ağrısız başım" denilebilecek yaşam şartı kurallardır, herkes bunu bilir. Bilir bilmesine de, önce kurala bakar, sonra duruma. Sonunda kuralı, bir kenara koyar, bildiğini yapar. Ülkemiz insanı kendi kurallarını kendi belirler ve bununla yaşar. Çünkü resmi makamlar kuralların sıkı biçimde öğretilmesi, benimsenmesi ve denetlenmesinde yeterince rol üstlenmez. Kural yasalaşır, sonra: "Hadi bakalım uyun kurala" denir.
Ne tekim kural, alanda uygulamaya konulduğunda; uyum her haliyle ve noktası virgülüne kadar, birden bire benimsenmeye başlar(!) Arada küçük yanlışlıklar olur ve bazen maalesef devam da edebilir! Örneğin: (Yaya için dur anlamındaki Kırmızı ışık yanmasına rağmen yaya, beklemek zorunda kalan araca bakarak geçer ve hissikablelvukuu'na dayanıp, içinden: "Allah Allah bu sürücü, herhalde gelip geçene bakmayı seviyor ki, durmuş yayalara bakıyor. Ne acayip insanlar var şu Dünya'da!" diye mırıldanabilecek derecede hissiyatı kuvvetlidir ve akıllıdır(!)
Araç kırmızı ışıkta beklemekte ve insan denen varlık geçmektedir. (Her zaman görüldüğü gibi, kurallar noktası virgülüne kadar uyulur!) Kısa süre sonra Yeşil ışık yanar. Yaya bu kez, kural gereği normal olarak geçer ve araç sürücüleri bu defa, zorunlu olarak bekler. Ardından kırmızı ışık yanar, ama yaya bildiğini okuduğu için alışkanlığını bozmaz, umursamaz ve yine geçer(!) Kurala uyan ve Yeşil ışığı bekleyen insanlarda: "Şöfeeer! Geçsene ülen, davet mi bekliyon?" Diyesi gelir. Ama sürücü ne etsin ne eylesin, beklerken aklından: "Yürü yavrum yürü, kuralları sürü"(Konuya uyum için "Şalvar" yerine "Kurallar" yazılmıştır) Diye, atıfta bulunarak "Konya" türküsü geçer.
Eşeği saldım çayıra yöntemini uygularsanız, ışığı dikkate almazsınız. Ancak çayırın kenarında polis veya zabıta varsa girilmez. Yanlışlıkla girse bile, kurallara tam zamanında ve hızlı bir biçimde uymak, amaç edinildiğindendir, yoksa kötü bir niyet yoktur, diye düşünülebilir(!) Ara/sıra hata oluşur. O kadar hatayı Kadı'nın kızı da işler. Hem bir kere ile bir şey olmaz! Hâlbuki ne mutlu bize ki, toplumumuzda bireyler; doğar, yaşlanır ve Tanrı'nın rahmetine kavuşur. Ama yaşamının hiçbir an'ında, kuralsız ve kurallara aykırı hareket etmez(!)
Ülkemizde kurallar işlediğinden durum böyle idare edilir. O kurallarda işlemese, bileği güçlünün zayıfı ezdiği, burnundan kıl aldırmayan ayı'ya (pardon dayı'ya olacaktı) Yanlışlıkla gözün üstünde kaşın var denilmesi, ayı'nın(Pardon gene yanlış yazıldı) Zülfiyaresine dokunacağından vay başınıza geleceklere!
İstanbul'da: "Niye yol vermiyon lan? Deminden beri korna basıyorum. Duymuyorsan, kulağını temizlet! "Temizletmem" Dersen, sıkarım kafana, bir daha yol isteyen için sağa yanaşamazsın! Bilmem anlaşıldı mı?" Dediğinde: Konuşan dayıdan biraz daha dayı olan: "Bana bak! Yüzünün çerçevesi bozulmadan, hızlı adımlarla sağdan yürü! Hadi bakiim. Seni sevdim! Yüz metre sonra, sağdaki kebapçıya gir. Abim gönderdi de! Benden bir şumşuma, ye!" Demesiyle an'ında, silahlar patlamaya, iki ölü dört yaralı olay yerinde, ambulans ve polis beklemeye başlar! Nedeni ise, bildiğiniz: "Niye yol vermiyon?" O zaman; alın size bir daha geri dönemeyeceğiniz, sıcak ziftli, kaymak gibi asfalt yol!
Yurdumuzda, yol verdin/vermedin muhabbetini dillendirenler, istediğini silah sesi eşliğindeki yöntemiyle anlatır. Böyle durumlarda yapılacak başka bir şey yoktur, çünkü tarz budur. "Yol ver lan geçelim! Vermeyeceksen onu da bilelim!" ağzı ile konuşanlar, gezegendeki yaşam sürelerini süratle doldurur ve öbür gezegene dini kurallara uyarak gider!
İmam: "Merhumları nasıl bilirdiniz? Cemaat: "İyi bilirdik!" "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" "Helal olsun!" Görüldüğü gibi, yanından iyilikleri nedeni ile geçilmeyen mevtalar, kurallar uygulanarak Cennet'in kapısına kadar götürülüp bırakılır, toprakla üstleri örtülür, ondan sonrasını artık Tanrı bilir!