PASTANEYE HANGİ PARA İLE GİDECEK?

                 PASTANEYE HANGİ PARA İLE GİDECEK?            

 

Geçen hafta Pazar günü, şehrimizi baştanbaşa dolaştım. Yürüyüş amaçlı bu gezi sırasında, hiç kimsenin önemsemediği umursamadığı bir çirkinlik gözüme çarptı. Bunlar plastik taşımalıktı.(Konteynır) Her apartmanda vardı ve bu olumlu bir görüntüydü. Fakat bunların %60'ı orasından/burasından çatlamış, yarılmış ve yırtılmış, çoğunun kapağı ve tekerlekleri kırılmış. Sanırsınız, hurdacıdan öldüm pahasına alınmış ve apartman önüne konulmuştu. İçimden: "Allahallah şu hale bak. Apartmanla taşımalık birbirine ne kadar çok yakışmış(!)" diye mırıldandım..  Çöplerin bir kısmı içine atılmış, birkaç naylon torba yine bir kenara bırakılmış.

Yarık/yırtık taşımalığa bakarken, apartmandan bir hanım çıktı. Hazır hanımefendiyi görmüşken, sordum: "Hanımefendi, kusura bakmayın bir şey soracağım" "Buyurun sorun" Dedi. Çöp taşımalıklarının kapağı yok, hakeza tekerlekleri de! Gövdesi yarılmış, yırtılmış. Görevliler bunu çöp aracına nasıl taşıyor? Hiç tesadüf edip gördünüz mü? Sürüyerek mi yoksa kucaklayarak mı?"Deyince, kadın: "Beyefendi ben yöneticinin eşiyim. Sorun belediye personelinde. Çöpü kamyona boşalttıktan, taşımalığı geri çektikten sonra sert şekilde yere bırakıyor. Ama nasıl bırakmak! Öyle böyle değil. Taşımalık zemine çarpınca; ne altı, ne üstü ne kapağı ne tekerleği ve nede gövdesi kalıyor! Yarılıyor, çatlıyor, kırılıyor ve sonunda parçalanıyor. O zaman da gidip yenisi alınıyor. İşte taşımalık(Konteynır) bu nedenle o hale geliyor" Diye açıklama yaptı. "Gidin şikâyet edin!" Dedim, "Şikâyet edince ne olacak? Düzelecek mi? Kime şikâyet edeceksiniz? Eşim yüz defa söyledi, yere atılmasın, kırılıp dökülüyor" Diye. Kim dinliyor?

Laf bitince kim olduğumu sordu: "Siz belediyede mi çalışıyorsunuz?" Dedi, cevabım: "Hayır!" oldu. Teşekkür edip oradan ayrıldım. Taşımalık konusunu geçmiş yıllarda, yazmaktan usanmış, ama vazgeçmemiştim. Fakat belediye hiç umursamadı. Naylon poşetler köşelere, sanki kedi ve köpeklerin parçalayıp içinden bir şeyler yemesi için bırakılıyor, belediyede karşıdan bakıyordu. Nihayet aradan bir iki yıl daha geçtikten, sonra, (Konu zaman içinde yazılmaya devam edildi) her apartmanın taşımalık edinmesi hususu karar altına alındı. Böylece apartmanlar günümüzdeki taşımalıklara kavuştu. Ama şimdi de, kırıp dökülmelerine çare bulunamıyor. İşi yine kendimize benzettik. Ancak konuyla ilgili; çarpılan, kırılan ve parçalananlar için apartman yönetimi, belediyeye başvurarak yenisi için talepte bulunmalıdır! Çünkü yurttaşı mağdur eden, zarara uğratan belediyedir ve bunu tazmin etmelidir.

Öte taraftan Güvercinlerin şehir merkezini kirletmelerine ve ayrıca yurttaşın kuşlara; çeşitli tahıl, yemek artığı ve doğranmış ekmek parçalarını atmaları, kirliliği kat be kat arttırmaktadır. Temiz şehir olamamanın ve o şehirde yaşayamamanın kusuru yurttaşta değildir. Lütfen şehri temiz tutmak için, konuyu dikkate alınız. Bunu eğer benim istemim olarak değerlendiriyorsanız, Güvercinler orada kalsın, benim bir istemim yok.

Bu kirliliğin temizlenmemesi, belediyeyi sıkıntıya sokacaktır. ".belediye parkına koyunuz, o alan kuşlar için aranıp da, zor bulunan bir yer. Şehrin orta yerine getirip de, çevrenin kirletilmesinin nedenini kimse bilmiyor ama çok şaşırıyor!" Oysa bu bir, halk talebidir halk her zaman yönetimlerin üç adım önündedir. Her olumsuzluğu yönetenlerden önce görür.

Şehir, hepimizin. "Perşembe Pazarındaki, belediyecilerin özel araçlarına ait park alanı, yurttaşı rahatsız etmektedir: Perşembe günleri bari hiç olmazsa, o küçük alanı pazarcıya açın, halka olan saygınızı koparmayın. Daha önce üç kez yazıldı. Sonra birden etrafı metal çitle çevrildi: Bu davranışınıza, çok güldüm. Çünkü duygunuz baskın çıktı. Eee! Nede olsa efelerin harman olduğu memleket insanıyız(!)

Neyse. Dönelim Apartmanların önündeki; kırık, çatlak, kapaksız ve tekerleksiz rezil taşımalıklara.(Konteynır) Apartman sakinleri ve yöneticisi; "Apartmanın ve şehrin görünümüne siyah renk katan çöp taşımalıkları kötü sanat eseri gibi çirkin duruyor.  Bu nedenle şehrin temizlik hizmetinde çalışanlara, kırıp dökmeden atık toplama tekniği öğretilmelidir. Bu görevlerini iyi becerebilmeleri için hizmet içi eğitime alınmalıdır. Böyle; kırarak, dökerek, çarparak hizmet vermek kolaydır. Ama "Kültür kenti" iddiası olan bir şehre yakışmamaktadır. Kültür kenti ve medeni şehir adına üzüntü duyan pek çok yurttaş var!

Milli piyango. En nihayet satıldı yurttaş da huzura kavuştu. Her gün çekiliş var. Tabii Cuma hariç. Oysa Cuma namazından sonra şans denemeye devam edilebilirdi. İşte onu düşünememişler. Dört kişilik guruptaki genç yurttaşa sordum: ".pekii Cuma günü neden şans denenmiyor?" İçlerinden biri: "Cuma namazı var diye herhalde?" Dedi. Devam ettik: "Peki, namazdan sonra oynanamaz mıydı?" Yanıt: "Beyefendi bu oyunlar, dini inançlarımıza göre kumardır ve yasaktır! O bakımdan, Cuma günü oynanmasın demişler!" Bir diğer soruya geçtim ve: "Kuponlarda şekil değişmiş, kolon üç lira olmuş ki, merak ediyorum, sizce pahalı mı, ucuz mu?" Bir diğer genç atıldı: "Ne ucuzu? Bu işsizlikte, evden aldığımız çay parasını oyuna yatırıyoruz. Yazık oluyor bize ve ailelerimize. İki kolon oynasak 6.00TL. Zaten cebimizde o kadar para var. Sonra cepte bir kuruş kalmıyor. Babamdan tekrar para istemeye utanıyorum. Çay içemiyorum, biraz dolaşıyor eve dönüp çekilişi bekliyorum. Ama ne yazık ki, o günkü harçlığımı kaybediyorum.

Bu 3.00 TL. Rakamını ve her gün çekilişi Türkiye'yi tanımayan hangi akıl, uygulamaya koymuş acaba çok merak ediyorum?" Deyince: "Bir dakika, bir şey soracağım" deyip sözünü kestim: "Peki bir kolon kaç para olmalı?" Yanıt hemen yan masadaki birinden geldi. "Bir lira olmalı, hatta 50 kuruş. Bu parasızlıkta ve gencin cebinde çay parası yokken, kolonu 3.00TL çıkarmak, üstüne üstlük, her gün çekiliş yapmak ne iş? İnsan umutsuz yaşayamıyor, o umudu da, ancak bu şans oyunundan bekliyorsunuz. Çıkmayınca da, kahroluyorsunuz. Gerçi her denemede çıkacak diye bir kural yok, ama.

Bu bir alışkan'lık! Sigara gibi alkol gibi bir şey. İki masadaki 7 arkadaşta, üniversite mezunu, ceplerinde 10 lira ile gün geçiriyor, kendi adıma söylüyorum, vallahi babamdan utanıyorum. Hepimiz resmen kumarbaz olduk.  Aileye bir kuruş faydamız yok!"  Deyince çok üzüldüm, bir tavsiyede de, bulunamadım, şansınızı denemeyin demek geldi içimden, onu da "Ben söylemeyeyim de, kim söylerse söylesin diye yutkundum. Ceplerdeki minnacık harçlıklar her gün insafsızca soğuruluyor.

Devlet bu şans oyunlarına bir çeki düzen vermeli. Ya oyun günleri ya da, ücreti azaltılmalı. Yoksa genç kuşak baba parası ile kumara çok kötü alışacak. Sohbet için kendilerine teşekkür ettim. Fakat İçimden: "Çocuklar, keşke sizinle pastanede rastlaşsaydık da, çay ve kek ikram etseydim." Diye mırıldandım. Ama sonra: ".hey be adam! Tanrı akıl fikir versin, çocuklar pastaneye hangi para ile gidecek?" Diye noktaladım.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI