SABUNUN ELLERİNE SIĞMADIĞI YAŞLARDA

 

                   SABUNUN ELLERİNE SIĞMADIĞI YAŞLARDA

                       (Yazı 27/4/2020 günü yazılmış, prosedür gereği bugün yayıma girmiştir)

Geçen haftaki Hürriyet gazetesinin manşeti, 65 yaş ve üstü yurttaşı, bir hayli heyecanlandırdı. Heyecanlanmakta, haklılardı. Uzun bir süredir evin, odalarında dolanıp duruyorlar, dışarı çıkmanın hayalini kuruyorlardı, çünkü hepsine daral gelmişti. Örneğin: Bendeniz kâh balkona çıkıyor, kâh içeri girip, bilgisayarda İki/üç saatlik zaman geçiriyordum. Gözler "Yoruldum" sinyali gönderince masadan kalkıyor, oturma odasına gidiyor, hanımla kısa süre TV izliyor, ama gene de hey heyler geliyor sıkılıyordum. Gazetelere göz atıyor, daha sonra halen bitiremediğim kitabı elime alıyordum.

 Ama sonunda anlaşılmıştır ki, 65 yaş ve üstü yurttaşa, birkaç saatlik dışarı çıkma izni verilmeyecek. Çok sıkıldığımızı, çok bunaldığımızı, özellikle belirtmek istiyorum. Bu sıkıntı içinde iken, Sağlık Bakanlığına bir çözüm önermeyi bile düşünüyor insan. Örneğin: Hafta içi çalışanlar (65 Yaş altı, 20 yaş üstü)Cumartesi/Pazar evlerinde istirahat etsin. 65 Yaş ve üstü Cumartesi günü, 20 yaş altı delikanlılar, Pazar günü uygun bulunacak zaman diliminde dışarı çıksın.

 Hükümet, ülke insanını salgının dehşetinden korumak için, çok sıkı tedbirler geliştirip, az hasarla düzlüğe çıkma çabasında olduğunu herkes görüyor. Kurul; bilimsel verilerle aldığı kararlarda duygusallığa yer olmadığını, mantık ile yola devam edildiğini, açık seçik ortaya koyuyor. Amaç insan kaybını en az rakama indirgemek.

 Alınan kararları, kurallara saygılı bir yurttaş olarak samimiyetle destekliyor, doğru yapıldığını düşünüyorum. Çünkü Yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktan korkuyorum. İlk günlere dönüp, yeniden o zamanı yaşamak, bir kâbus. Bir süre daha sabretmenin sonunda, Deniz'i göreceğimizden umutluyum.

 Bu bayram evde geçecek. Buna dünden razıyım, çünkü evde geçmesi yakın temasın gerçekleşmemesi için, hayati önem arz ediyor. Ancak bayram namazını birlikte kılacak olursak, o zaman bırakın bayramı da, hısım akraba ile birlikte kutlayalım. Açın şehirlerarası yolları, gevşetin vidaları, bir tarafta trafik kazaları diğer tarafta Corona-19 salgını. Her zaman olduğu gibi bayramı zehir edelim ve yolları kan çanağına döndürelim. Covıd-19 ve trafik kazalarından on'larca kişiyi gömüp, bir Ramazanı ve bayramını böylece tamamladık diyelim.

 Düşünün! O bayram heyecanı ve gevşetilen tedbirlerin ortaya çıkaracağı sevinçle bir araya gelinmesini! Sizde kabul edersiniz ki, yurdumuz insanı olabileceklerin en ağır hasarlısını yaşatır. Tokalaşmalar, sarılıp hasret gidermeler, öpüşmeler, el öptürmeler, paralardan çocukların eline paraları tutuşturmalar. Ondan sonra: Saldım çayıra mevlâ kayıra! Arkasından, Neşet Ertaş türküsü: "Kendim ettim kendim buldum"

 Yüzdük yüzdük kuyruğuna getirdik. Biraz daha gayret. Çünkü salgının bitmeyeceği söyleniyor ve daha pek çok merhaleyi aşmamız gerekiyor. Yani turpun irisi heybenin dibinde, deniyor! Ülkemiz de, dahil olmak üzere, harıl harıl aşı bulmaya çalışılmakta. Aşı demek, milyarca dolar demek. Bunun ötesinde ilaç üretimi de, ha keza aynı. Bakalım nelerle karşılaşacağız, neler göreceğiz? Yaşam nasıl biçimlenecek?

 Öte taraftan, maske dağıtımı sorununun yanı sıra, edinebilenler maske kullanımı hakkında açıklanmaya muhtaç bir durumla ilgili tereddüt içindedir. Sağlık Bakanlığı, yurttaşın değerlendirmekte güçlük çektiği sorunu aydınlatması halinde yararlı olacağı muhakkaktır. Çünkü sosyal mesafe konusunda kafa karışıklığı vardır! Örneğin: İki yakın arkadaş, maskeli halleri ile normal mesafe aralığında görüşmesi "Sosyal mesafe"nin ihlâli anlamına mı gelecektir? Bu konu sorulmaktadır! Çünkü yurttaş haklıdır, sosyal mesafenin korunmaması, cezai işleme tabidir. Bu nedenle sorun yaşamak istememektedir.

 Sağlık bakanlığı ve diğer kaynaklar; bulaşmanın; hapşırık ve öksürükle gerçekleştiğini, COVID-19'un, damlacık virüsü olduğunu, ayrıca el temizliğine dikkat edilmemesi, örneğin: hapşırma öksürme sırasında, elin, ağız ve burnu kapatması sonrası, el'lerin sabunla yıkanmaması veya kolonya ile silinmemesi durumunda bulaşmanın bir diğer önemli nedeni olduğu kaydedilmektedir.

 Bu arada, bir düşüncemi belirtme zarureti hissediyorum. İlimiz toplumsal yapısı; virüsten korunma koşullarını ve diğer kuralları harfiyen uyguladığını, bulaşma riskine karşı kişisel ve aile sağlığına olağanüstü özen gösterdiğini ortaya koymaktadır. İl'in kültürel ve sosyal yapısı; Covıd-19'a karşı gösterdiği hassasiyet ile kurallara uyumdaki özenli davranışı dikkate alınarak, il sınırları içinde, normal hayata geçiş sürecinden önce, uygun görülecek bazı kısıtlamaların kaldırılması, yurttaş için fevkalâde psikolojik yarar sağlayacaktır. Ayrıca her şeyi ile hazır durumda olan, 150 yataklı Devlet hastanesi, yenilemesi biteli aylar oldu, hala açılmamıştır. Ek poliklinik kapatılmıştır, yurttaş; hem hastanenin ve hem de ek polikliniğin, hizmete açılması konusunda ilgi beklemektedir.

 Bilim kurulunun, bu tür bir konuyu değerlendirmeye alması, fevkalâde önemli olacaktır. Çünkü sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan diğer iller için, kurallara saygının ve uymanın önemi konusunda emsal oluşturacaktır. (Şimdiki durumumuz, kurunun yanında yaş'ın, yanması halidir.) Çünkü her yasak, daha çok İstanbul baz alınarak, getirilmekte ve uygulamaya konulmaktadır. 30 Büyükşehrin yerleşim alanı ve bu alanda yaşayan insan nüfusunun, günlük yaşamı, koşulları ve tarzı birbirinden farklıdır! 

Öte taraftan, Dünyadaki insan çoğunluğu ki, içine ülkemizi de katıyorum, ellerini sabunla yıkama zorunluluğunun önemini ve şekil şartını tam anlamı ile belleğine kaydetmiştir. Bu arada hepimizin bildiğini, yine de, değinmek istiyorum. Ulusumuz; sabunla el yıkamaya, çocukluğundan itibaren, sabunun ellerine sığmadığı yaşlarda başlar.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI