Halk arasında ilaç diye bilinen, ancak modern TIP'da hekimlerin kullanmadığı sözde, ilaç: "Koca Karı İlacı" diye tanımlanır. Ancak bu tanım, -Koca Karia- diye telaffuz edilirse doğru olur. Yerel bir ağızdan diğer yerel ağıza geçerken, hatalı söylenişi ile, tanım değişikliğe uğramış ve bu nedenle hata oluşmuştur. Kelime anlam itibariyle yaşlı kadınlar tarafından, bilimsel olmayan yöntemle hazırlanan, çağdaş TIP'ın reddettiği ürün veya ürünler, diğer bir ifade ile cahil insanların, hurafelere (hurafe: akla ve gerçeğe aykırı, aldatıcı söz) dayalı tedavide kullanılan ve doğadan toplanan bitkilerden deneme/yanılma yöntemiyle elde edilen ve tedavi ettiği sanılan -Koca Karı- ilacı cilt üzerine sürülüp, ağrılı alana masaj yaparak yaymak suretiyle kullanılan, üründür.
Karia Uygarlığı: M.Ö. 3400'lü yıllarda Muğla İl'i dalaman ilçe 'sine yakın bir alanda yaşayan uygarlıktı ve özellikle: "Koca Karı" ilacı deyişinin çıkış noktasıydı. Rivayete göre, bir gün Karia Sarayının bahçesinde bir çığlık duyulur. O çığlık kralın kızının çığlığıdır. Prenses bahçede dolaşırken, bölgedeki zehirli yılanlardan biri tarafından ısırılır. Prenses yere düşerek, zehrin etkisi ile yerde çırpınmaktadır. Yüzü morarmış, ateşi yükselmiştir ve prenses için, zamanın saray hekimleri tedaviye başlasalarda, sonuçta Kral'a kızının öleceği bildirilir.
Halk, tapınaklarda prenses için gözyaşı döküp dua ederken, bir balıkçı saraya gelir. Kapıdaki nöbetçilere, kralın kızını ölümden kurtarabileceğini söyler. Bu haberi alan kral, balıkçıyı hemen saraya kabul eder. Balıkçı boynundaki meşin keseden, tahta bir kutu çıkarır, kutu içindeki merhemden prensesin vücudunun, her yerine sürer.
Kral'a: "Kızının ölmeyeceğini, şişkinliklerinin ineceğini ve ertesi günü normal yaşamına döneceğini" söyler: Balıkçı, endemik otlardan ve yosunlardan yaptığı bu merhemi dedesinden öğrendiğini ve zehirli balıklar ısırdığında kullandıklarını belirtir. Ertesi günü, Prenses'in şişlikleri kızarıklıkları da geçince, balıkçı sarayda görevlendirilir ve diğer hekimlerle tanıştırılır. Daha sonra bölgedeki; ağaç kabukları, yosun ve otlar toplanarak ilaç yapımına başlanır. Dedikten ve girizgâhı noktaladıktan sonra, gelelim asıl konuya.
Mevsim kış aylarına girerken, içinde bulunduğumuz sonbaharda, bedenimiz mevsim değişikliğinden ötürü bazı belirtiler gösterir. Başlangıçta ilk reaksiyon, hapşırmaktır! Arkasından -nezle ve grip- gibi çoğunlukla ayakta geçirilen, rahatsızlıklar gelir.
Tam bu zaman aralığında, teknolojik tezgâhların kolaylık ve kıvraklığından ve dahi pratikliğinden yararlanılarak ortaya çıkan hap yap para kap tezgahı, üretime geçer.Ürün veya ürünler, sağlık bakanlığı denetiminden geçip geçmediği bilinmeyen merhemdir. cam hokkalara doldurulmuş, peltemsi kıvamdaki haliyle ekranda gösterilir. Ama satın almak istenildiğinde küçük plastic kutulardan oluşan (koca karı ilacı 2023 versiyonu! merhem(!) on adetlik kutular içinde edinilmesi için, nakit: -300.-TL-nin defaten ödenmesi ile gerçekleşir. (kredi kartı kullanılmaz) merhem'in dağıtım sistemi, inanılmaz kıvraklıkla çalışır ve iki gün içinde: -ver parayı al merhemi- hızı ile içinde cevizden biraz daha irice on adet plastic merhem hokkası paketi, artık elinizdedir.
On'luk paketi açtığınızda: "Aaa, bunlarda ne böyle küçücük?" diye şaşkınlık yaşarsınız! Çünkü ekranda gördüğünüz cam hokka, elinize geçen mini plastik hokkanın iki belki üç katı iriliğindedir. Ancak takdim edilen: -Hap/yap=para/kap- yönteminin yurttaşa sürprizidir. 85 milyonluk Türkiye'de -1- milyon adet satıldığını düşünürseniz, kaç para kazanılıyor ortaya çıkar!
Hemen, küçük hokkalardan birini açar, işaret parmağınızla merhemden bir miktar alarak ağrıyan yerinize sürersiniz. Bir süre sonra ağrı, geçer. Ancak bir müddet sonra aynı ağrı sızı, yine rahatsız etmeyi sürdürür. Çünkü merhem genellikle palyatif yöntem içindir. Palyatif sözcük anlamı: (Hastalık belirtilerini iyileştirmeksizin, geçici olarak hafifleten veya ortadan kaldıran ilaç veya yöntemlerdir.)
Merhem reklamı ise, öyle/böyle şirin değildi (!) belli bir ücret ödenerek kamera karşısına çıkarılan ve gerçekten ağrısı olup olmadığı bilinmeyen veya ağrısı olmayıp, yetenekli kişilerden oluşturulan grup, satışa sunulan merhem hakkında, kendilerine öğretilen övgü dolu sözleri ekrana yansıtırken; yapmacık halleri, ilginç kıyafetleri, kamera karşısında ikram edilenleri yemeleri, reklamı, kokteyl havası verme gayretleri, yanısıra, ağrısından kurtulmuş bir hastanın sevinçli halini yansıtan çiftetelli oynamaya kalkışmaları, tuhaf beceriksizlik görüntülerini oluşturuyordu.
Sonuç olarak: Bu uyduruk reklam ve reklamda oynayan figüranlar, merhemi, pazarlayan şahsın; ekmeğine yağ, üzerine bal sürmekten ve parayı bu yöntemle demetlemesini sağlamaktan öte bir şey yapmadıkları, açık seçik görülüyordu. Merhem'in de ahım şahım 300 TL. lik bir matah olmadığı, elinize geçince anlaşılıyordu. Dolayısı ile bunun anlamı sokak edebiyatında: -hap-yap/para-kap- demekti. (ama parayı nakit olarak defaten ödediğinizden, dönüşü, iadesi yoktu ve iş işten geçmiş oluyordu.) reklam ise yerse, saf yurttaş için en kıyak reklamdı(!)