SAVAŞ ZOR BİR HÂLDİR
1943 yılı Ağustos ayının: 21/22 günü gece doğmuşum. (Bu durumdan anlaşılan, nüfus memurunun: "Ne zaman doğdu?" sorusuna, rahmetli babam: "Gece, tam saat: 12.00 de" diye cevap verdi ki, tarih böyle yazılmış. Babam rahmetli: "Doğrucu Davut"luktan, ölünceye kadar vazgeçmedi.
Doğduğum zamanın kimlikleri, günümüzdeki kimliklere benzemiyordu, 4-5 sayfalık defterimsi bir şeydi. 1950 yılında ilkokula giderken, elime verdiler. Sayfanın son iki yaprağında, bir sürü damga vardı. Ne olduğunu sorduğumda "Ekmek" almak için dediler. Yani 2nci Dünya savaşı yılları, 1939'da başlayıp 1945'te sona eren, ekmeğin vesika ile verildiği yıllar. Anlayacağınız üzere, gezegene üzerinde yaşayan devletlerin birbiri ile savaştığı yıllarda merhaba demişim! Gerçi merhaba diyecek zaman değilmiş ama neyse. Gezegene ne istediğiniz zaman gelebiliyorsunuz nede istediğiniz zaman gidebiliyorsunuz! Hoş, gitmeyi isteyen pek olmuyor ya(!)
Çok şanslı bir kişi değilim. Ancak bu günlere erişmemi sağlayan, ülkemizi Cehennem ateşinin içine girmesini önleyip, felaketten koruyan, 2nci Cumhurbaşkanımız; komutan, devlet adamı, zeki diplomat, Cennet mekân rahmetli İsmet İnönü'dür. Yoksa o savaşa girseydik, ne hallere düşeceğimizi tarih kitaplarından öğrenmek mümkündü.(Gerçi savaş için her türlü hazırlık yapılmıştı, onu da kaydetmek zorundayız.)
Rusya ve Ukrayna (ABD-Nato güçleri ile müştereken) arasında silahlı bir çatışma, dehşetengiz bir muharebenin yapılması demektir. Tanrı'nın böyle bir silahlı güç çatışmasından Dünyayı korumasını diler ve isterim. Çünkü böyle bir çatışma binlerce kilometre çaplı bir alanı kapsar ki, buna pek çok ülke istese de istemede, katılmak zorunda kalır. Nicelik açısından hangi boyuta ulaşacağı tahmin edilmesi güç olmayan bir muharebe ile karşı karşıya kalmak bir an meselesidir. Maazallah böyle bir çatışma ülkemizi zor durumda bırakır ve büyük sıkıntı yaşatır. Biz tarafsızlığımızla ortada durup dengeyi sağlamak ferasetini gösterebilirsek alkışlanacak başarı elde ederiz.
1974 Kıbrıs çıkartması günü, sabahın 06.00 sında kapı zili çalındı. Yataktan kalkıp, kapıyı açtığımda karşımda sütçü! Elindeki süt şişesini almamı bekliyordu. "Günaydın" dedikten sonra, "Haberin yok mu?" diye sordu: "Ne o hayrola?" deyince "Savaş başladı" Dedi. Aklıma Kıbrıs çıkartması hemen gelivermedi, ama heyecanlanıp: "Ne savaşı yahu?" Diye sordum. "Kıbrıs savaşı!" deyince, heyecanım yükseldi. İlk çocuğumuz kızım, daha bir yaşında idi. Hemen onu düşündüm; bebek ne olur, nereye gideriz, ne yaparız soruları yıldırım hızı ile aklımdan geçiyordu. İçeri girip hanımı uyandırdım ve durumu anlattım, bir yandan da, kahvaltıyı hızlıca hazırlaması istedim. Bu arada, giyinmeye başladım.
Yaz sabahı sabah 07.00 de kapıdan çıkarken, şehirdeki genel havayı görmek, gözlemlemek istiyordum. O yıllarda mutat güzergâhım olan, yoldan belli bir mahalle doğru yürüyüşe geçtim. Sokaklarda daha kimseler yoktu, belli ki, herkes uykuda idi. Söz konusu mahallin meydanına vardığımda 5-6 yaşlı Çınar'ın altına oturmuş, askerlik ve savaş muhabbetine başlamıştı. Yaşlılarla merhabalaşıp yürüyüşü sürdürdüm, eski dokunun dar sokaklarından geçerken, sokaklar bomboştu. Çarşıya ulaştım, birkaç kişi ile karşılaştım, selamlaştım, resmi ve polis araçları hareket halindeydi. Yürüyüş halimle şehrin Batı ucuna doğru giden yol üzerinde idim. Yine bir iki kişiye rastladım, selamlaştık. Sokaktan aşağıya, kahvelere inen istikamete yöneldim. Saat: 09.15 sularında idi, araç trafiği, devamlı çalınan klakson sesleri durumun fevkalâdeliğini gösteriyordu. Polis araçlarından anonslar yapılmaya başlandı, Cumhuriyet alanına doğru yürüyüşte geçtim. Valilik önüne geldiğimde, resmi ve askeri araçlar, inenler binenler bir yerlere gidip gelenler ve telaşlı olağanüstü hal sürüyordu. Çıkartmanın ilk gününün akşamı, valilik irtibat memurluğuna görevlendirildim.
Savaş kahredici bir hâldir. Ölüm, yıkım, açlık, yokluk ve sefalet demektir. Zorluklar içinde, korku içinde yaşamak demektir. Tanrı; ülkemizi, yurttaşımızı ve Gezegeni, her zaman: Konvansiyonel bir çatışmadan ve nükleer Cehennem felaketinden korusun.