SORUN AYAKKABI KÖSELESİ DEĞİL HALK EKMEK MESELESİ
SORUN AYAKKABI KÖSELESİ DEĞİL HALK EKMEK MESELESİ
Biliyorsunuz, "At binenin, kılıç kuşananın" diye atasözümüz vardır. Vardır da, otomobilin ön bölümünü başka, arka bölümünü başka model otomobilden alarak, takıp takıştıran yaratıcı bir Türk insanı, yeteneğini herkese gösterdi! Ancak atasözü bu yurttaşımızın başarısına pek uymuyor(!) Çünkü o atasözünün anlamı: "Bir şey, kullanmasını bilen kişiye yakışır!" demektir! Ülkemiz ağzına kadar başarılı insanla dolu!
Süper bir beyin, süper bir zekâ ve süper bir yetenek? İzninizle; ben bunu düşünüp bulana, yapıp satana, bravo demiyorum. Ama becerisi ile: "Vay anasını!" dedirtip, insanı "Şaşkına çevirene" ne demem gerektiğini de, bilemiyorum. Madem böyle bir beyin, böyle zekâ ve böyle bir yeteneğin var; kapılarını ve kaputunu da, değiştirip ilginç bir şey ortaya çıkarsaydınız, yurttaş size, mutlaka: "Hayret bir şey vallahi!" derdi. Bu ne biçim şey, böyle: Allah aşkına! Nasıl düşündünüz ve nasıl projelendirdiniz, buna zaman ayırıp nasıl başardınız? Hoş buna başarı deniliyorsa(!)
Haberlerde izlediğinizi sanıyorum, tıpkı orijinali! Analar neler doğuruyor! İnsan eline kaşıkları alıp, "Silifke'nin yoğurdu, seni kimler doğurdu" Diye meydan ortasında oynayası geliyor.
Geçen hafta içinde bir şehrin körfezi, Deniz uçağı ile havadan, inceleniyordu. Deniz uçağı veya Helikopter; kıyısı olan Büyük şehir belediyelerinin pek çok işinde kullanılmak üzere, gerekli olduğunu düşünen yurttaşlardan biriyim. Bu konuyu daha öncede yazdım. Helikopter veya deniz uçağı, büyük şehirlerin ileride, mutlak surette gereksinimlerinin birinci sırasında yer alacağını düşünüyorum ve inanıyorum. Bugün gereksiz, hatta fazla lüks gibi görünse de, gelecekte mutlaka envantere girecektir.
Ancak dikkatimi çeken, uçağın penceresinden yapılan denetim sırasında, bir görevli elindeki küçük kamera ile körfezin an itibarı ile mevcut durumunu kaydediyordu. Aklıma:(Dron) denilen(İHA) geldi. Uçakların gerekliliği gelecek yıllar için makul. Ancak bugün, o uçağa bir kişi oturup, denetleme yapmak adına havalanması, pahalı bir çalışma. Bu tür çalışma için Dron varken, uçak kullanılması, tasarruf ilkelerine aykırı, çünkü pahalı bir hizmet. Bu hizmeti(Dron)'la gerçekleştirmek, daha isabetli bir karar olurdu. Kurum ve kuruluşlar tasarruf ilkelerine uyumlu çözümlerle yönetildiğinde, başarıları için her zaman alkışlanır. (Geçmiş yıllarda, bakanlıktan taşra teşkilatlarına gönderilen ödenekler, iade edilmesin diye, gerekli olsun/olmasın, zorunlu olarak harcanırdı! Alım önceliği DMO, yoksa piyasadan alınırdı.)
Çok ekmek yiyen milletin beyni, iyi çalışmazmış, öyle deniliyor, bu bilimsel bir gerçek, tabii. Ama ekmek, insanımızın olmazsa olmazıdır! Ekmeksiz yapamayız... Ekmek, ülke insanının %90'nının karnını doyurduğu yiyecektir ki, çok önemlidir. Ege bölgesinin bir deyimi vardır! "Acı yavan, kuru soğan" Bu deyim; habersiz gelen bir misafir için hazırlanan sofra tanımı için kullanılsa da, yoksulluk ve çaresizliğin anlatımı da, bu deyimle yapılır. Öte taraftan, bu ülkeyi kuranlar, ne vitamini, ne minerali tam anlamı ile alıp, savaşmadılar. O ekmeği, hoşaf suyuna doğrayıp yemeseydi, mavzerin tetiğini düşüremezdi.
Halk, ucuz ekmeğe ihtiyaç duyuyorsa, siyasi mülahazalar bir yana bırakılıp, o ucuz ekmek kendisine ulaştırılmalıdır! Hatta kalabalık şehirlerde "Tır" lar la, belli noktalara ucuz ekmeği taşıyıp, mobil büfeler marifetiyle, en uç noktalara bile erişmelidir! Çünkü işin başında da, sonunda da, halk vardır. Sorun ayakkabı köselesi değil, karın doyuracak ekmek meselesidir!
Genç biri geçen hafta, çaldığı otomobilin plakasını değiştirip, şehrin bir yerinden akşam vakti herkesi kendinden geçiren(!) bir gösteri yapıyordu. Tüm ülke insanının haberlerde onu izlerken öfkelendiğini varsayıyorum. Araç sahibi otomobilini o halde görünce, herhalde tansiyonu yükselmiştir.
Çocuk otomobile gaz verip, frene basıyordu. Dolayısı ile durduğu yerde yüksek hızla dönen tekerlek lastiği sürtünmeden mütevellit yoğun ve beyaz bir duman çıkarıyordu ki; lastik, gırtlağına basılmış anaç fare gibi ciyak ciyak ötüyordu. Öyle tahmin ediyorum ki, çocuk bu gösteriyi yaparken, kendini F/35 uçaklarından biri ile uçak gemisi pistinden havalanacakmış gibi bir duygu yaşıyordu(!) Henüz bir işe yaramayan, ancak kanunsuz işlerde profesyonellik için sınavlara hazırlanan bu çocuk, arakladığı otomobille daha pistten kalkar kalkmaz, gece uçuşunu tamamlamadan enselendi. Olacağı da o idi. Otomobili çalışıp kazanarak almadığından, çok vahşice, acımasızca ve insafsızca kullanıyordu.
Varsıl adamın aracısı: "Falan yerde, verimli büyükçe bir tarla var. Tam aradığın ve istediğin gibi! Düşünür müsün?" Diye sormuş, varsıl adama, varsıl adam Ege ağzı ile: "Alırım emme, evvela şunu öğrenmem ilazım! Tarlayı satcek adam, bu yeri çalışıp da, kendi parasınnan mı almış, yoosam bubasından miras mı galmış? Unu bi öğrenive baken, bene!" talimatını vermiş. Aracı gitmiş, ertesi gün geldiğinde: Babasından miras kaldığını söylemiş. V. Adam: "Tamam! U vakit, biz tarleye alam!" Demiş. Aracı sormuş: "Öbür türlü olsaydı almayacak mıydın?" V. Adam: "Almazdım! Çalışıp da, parasınnan alseydin, elinden goley goley çıkarmazdın! Deyerini buldurunceye gadan, satmazdın. Emme hindi! Yog pahasına sataa geçee! Mirasçı kısmının bazısı, malın gıymatını bilmez. Çiğ pareyi seve, paranın yüzü ıccakdıı. Hindi ben bunun eline, bi dömet pareyi tutuşdurdum mu, tapıya goşduru goşdura gidee!" Diye yanıtlamış. (İnsanın kazancı ile aldığı herhangi bir mal, canının yongası oluyor!)
YAZARIN DİĞER YAZILARI