Bugün hem sizler, hem kendim için değişiklik olsun diye, yazdığım fakat henüz ortaya pek çıkarmadığım hikâyelerden birini, sunmayı düşündüm. Zevkli okuyuşlar diliyorum.
40'lı yaşlarda; eğitimli, özel sektörde yönetici olarak çalışmakta ve hali vakti yerinde bir yurttaş olarak, yaşamını sürdürmektedir. Eşi edebiyat öğretmenidir ve iki çocuğu da, özel kolejde okumaktadır. Yani bu mutlu ailenin; günlük, aylık ve yıllık yaşamlarında, şikâyet edecekleri hiçbir problemleri yoktur. Çünkü zaman onlar için sorunsuz bir şekilde akmakta ve her şey yolunda gitmektedir. Yaz ayları geldiğinde, ülkenin Güney/Batı sahillerindeki güzel ilçelerden birinde bulunan yazlık evlerinde, üç ay süreli tatil yaparak mevsimin tadını çıkarırlar. Genç adam, buradan her on beş günde bir, çalıştığı holding merkezine uçarak, gerekli gördüğü birkaç gün; çalışmaları inceler, yapılanları denetler ve mutat toplantıya katıldıktan sonra, yazlığına dönerdi. Sahildeki evleri onlar için; paha biçilmez keyif aldıkları, mutlu oldukları ve yaşamın tadını çıkardıkları bir yerdi. Burada da, dertsiz tasasız hayatları, herhangi bir sorunla karşılaşmadan sürerken, genç adam, bir gün kahvaltı sırasında, eşine: "Sana uzun zamandır anlatamadığım, bir rüyadan söz etmek istiyorum. Daha önceleri niyetlenmeme rağmen, nedensiz olarak her seferinde vazgeçiyordum, ama o rüyayı da bir türlü unutamıyordum!" deyince, eşi: "Allahallaaah! Çok merak ettim, rüyan hayırlara çıksın, nasıl bir rüya bu, Allahaşkına?" diyerek anlatmasını ister.
Genç adam, kahvaltısını bitirip keyif çayını yudumlarken: "Üç yıl önce, gördüğüm ve etkisinden hala kurtulamadığım rüyada, saçları ak pak olmuş yaşlı karı koca, bir Yaz sabahı, saat: 10.00 sularında parkta bankta oturuyordu, tesadüfen önlerinden geçerken, her iki yaşlı gözümün içine bakıp tebessüm ediyordu ve beni selamlama kibarlığı gösterdiler. Bende nezaketen bu selamı karşılıksız bırakmadım ve başımı hafifçe öne eğip, onları selamlayarak: -Günaydın! Nasılsınız efendim iyi misiniz?- Diye sorup gönüllerini aldım. Amacım o iki yaşlıyı mutlu etmekti. Onlar da, bundan memnun oldular ve teşekkür ederek, halimi hatırımı sordular. Bu küçük seremoni biter bitmez ve an itibarı ile birden bire: Sen bizim oğlumuzsun! Şu an fevkalade heyecanlı ve çok mutluyuz! Seni yıllar sonra görmenin heyecanını yaşıyoruz, inanılmayacak kadar çok sevinçliyiz, deyip ağlamaya başladılar. Ağlamak. Ama nasıl ağlamak! Bende çok duygulandım, ağlamaya başladım. Fakat ne olup bittiğini bir türlü anlayamadım, sonra birden bire ter içinde uyandım." diyerek rüya anlatımını bitirdi ve dolan gözleri ile eşinin gözlerine baktı.
Eşi: "Bende çok duygulandım inanılmaz bir rüya. Ama çok güzel. Öyle tahmin ediyorum ki, çok mutlu olacağın, sevinçle bezeli haber veya haberlerle karşılaşacağını umuyorum. Mesleğindeki imza yetkin, bir üst çizgiye çıkacak. Buna inanıyorum! Tekrar söylüyorum. Çok hoş, çok güzel bir rüya ve seni şimdiden tebrik ediyorum." Dedikten sonra, fincanlara yeniden çay koyarak, bir başka sohbete geçtiler.
Oysa. O iki yaşlı çift, genç adamın gerçek anne ve babasıydı. Yıllar önce, genç adam henüz küçük bir çocukken, anne ve babası da gençken, birlikte aynı parka gelir; saatlerce oynar, koşturur, diğer oynayan çocuklara karışırdı. Yine böyle bir Yaz günü akşam olmuş, hava kararmıştı. Kendini birden, oyun arkadaşları ile birlikte tanımadığı bir mahallede buldu. Kaybolduğunu anladığında, korku ile çığlık çığlığa, hıçkırarak ağlamaya başladı. Diğer çocuklar onu seyrediyordu. Ancak durumu gören bir şahıs, onu alıp karakola götürdü.
O gün bu gün, ne çocuk nede, onu karakola götüren adama rastlanmadı. Bu çocuk kimdi, arayanı soranı neden yoktu?(Oysa kaybolduğu an'dan itibaren çok aranmış, fakat bir türlü bulunamamıştır.) Çocuğun akıbeti hakkında hiç bir yeterli bilgi edinilememiş; nerede, hangi şartlarda, kimlerle birlikte yaşamış, nasıl kimlik sahibi olmuş geçmişini hiç kimse bilmiyordu. Çocuk ise kendisini büyütüp okutan aileyi anne baba, ailenin diğer çocuklarını kardeşi olarak biliyordu. Gerçek anne babasını ve hısım akrabasını maalesef; hiç görmemiş, tanımamış, hepsinden bihaberdi ve ne yazık ki, onlara kavuşamadı!
Ancak genç adam, eşi ve çocukları yaşamlarını, mutlu ve asude bir biçimde sürdürmektedir. Gelin görün ki, genç adamın rüyasında gördüğü fakat tanımadığı, gerçek anne babasının, içini sızlatan ağlayışını bir türlü unutamıyordu. Zaman zaman kimsesiz bir yere çekilip, gizlice bir süre ağlıyor ve tanımadığı o iki yaşlı insanı düşünüyordu.
(ERSİN BEDRİ ÖZER)