YILBAŞINDA 70MİLYON ÇIKSAYDI BU KADAR MUTLULUK YAŞAMAZDIK.

 


YILBAŞINDA 70MİLYON ÇIKSAYDI BU KADAR MUTLULUK YAŞAMAZDIK.

 

 

ÇOCUKLUĞUMUZDA sokaktan gelmez, kapı önünde oynamaktan bıkmazdık. Akşamın alaca karanlığına kadar koşturur, evden çağrılmadıkça oyunu bozmazdık. Sonunda, içimizden biri: “Hadi bakalım, akşam oldu evli evine, köylü köyüne” deyince sokaktaki oyunda sona ererdi. Seçimlerde de, öyle oldu. Yarış sona erdi, evli evine köylü köyüne gitti, seçimde böylece bitti. Muğla seçmeni, seçme sorumluluğunu yerine getirirken, demokrasinin gerektirdiği toplumsal davranış kurallarına saygı göstermeye ve özenli davranmaya dikkat etti. Bu itibarla kendine yakışanı yaptı. Seçim de, uhulet ve dahi suhuletle tamamlandı. Çünkü Muğla demek medeniyet demekti, “Muğlalıda” bu medeniyetin bireyiydi.

BÖYLESİ bir yerel seçimi şimdiye kadar yaşamadık, ancak bundan sonra yaşayacağımızı kesin gözle bakabiliriz. On haneli köyde, 5 Muhtar adayı çıkıp, her biri: “En iyi muhtar ben olurum” diye başvuru yapınca (Mübarekler, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi değerlendirmiş.) Ülke genelindeki, diğer adaylar da: “Bizim mahallede de, en iyi muhtar benden olur” Diye düşünüp paçaları sıvadı. 

  

BELEDİYE başkanlığı ve meclis üyeliği için yarışanlarda, “Allah’ını seven tutmasın.” Der gibi diğer parkurda koşturmaya başladı. Başkan adayları, meclis üyeleri geceleri kısa süreli uyuyup, gündüzleri “Şekerleme” ile vaziyeti idare ettiler. Seçilmek çok zordu. Çünkü önünden geleni, arkandan dolananı, karşıdan geçeni, işyeri sahibini, kahve müşterisini ve mahalleyi dolaşıp tokalaşınca el’de ve kol’da mecal bırakmıyordu. Ama en önemlisi, her siyasetçinin seçim süresince olmazsa olmazı, zorunlu ve sürekli tebessüm etmesi veya gülümsemesiydi. Yanı sıra öpüşmede gerçekleşince, ağzın balans ayarı bozuluyor ve dudaklar sanki (U) şekli ile bir diğerini öpmeyi hazır bekliyordu.

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkan adayları seçimlerin başpehlivan statüsündeydi. Çünkü ağırlığı onlar götürüyordu. Halk inancına göre: “Büyük başın büyük derdi olurdu” Sonunda biri galip gelir, diğerleri yargın üstü düşerdi. İşte kazanmanın kuralı da, bu idi. Muğla ilinde ise kimin galip geleceği, belli olmasına rağmen ısrarla yarışa girenler oldu ve yurttaş, sonucu: “Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.” Diye yorumladı. Yarışın bittiği günün sabahı, kazananın belki iki rekât namaz kılıp: “Tanrı’m, adımımı attığım bu yolda, ayağıma çelme takacak; vicdansız, iftiracı ve riyakârlardan beni kolla.” Diye, dua ettiğini düşünüyorum.  

ÇÜNKÜ gece gündüz durmadan, o ilçe senin, bu mahalle benim koşturdular. Klasik karşılamalar ve “Hoş geldiniz” incelikli selamlar arasında: Karşı partiden biri içinden: “Hazır karşımda dururken, şuna; mahallenin suyunu, yolunu, yatırımını, kaldırımını sorayım da güzelce şırkayım. Nasılsa bir daha bu fırsatı bulamam.” Diye düşünüp, beş yılda bir eline geçen imkanı kullanarak sorduğu soru ile propaganda yapmaya gelen partililerin ağız tadını kaçırır. Bu sırada aday, soruyu soran seçmene gülümseyerek: “Tebrikler bu soruyu sorduğun için sana teşekkür ederim” Der ve ne diyeceğini düşünür gibi 3-5 saniye içinde, en hızlı dua ile: “Tanrım! Bana sabır ver, her gittiğimiz yerde böyle bir iki münasebetsiz karşımıza çıkarıyor, aklı sıra bizi zor durumda bırakıyor. Zaten canımız burnumuzda, sen bilirsin!” Diyerek sakin görünmeye çalışır ve açıklamasını yapar. Siyaset arenası çok zorlu bir yarış alanı. Ama daha da zoru; yorgun ve bitkin bir halde iken istek dışında; şirin, sakin ve dingin görünmeye çalışmak!

SEÇİM çalışmalarının başlamasından kısa süre önce, kaybetmesini çok istediği ve kaybedeceğini kesin gözüyle baktığı adayın gıyabında; “Aramızda kalsın!” Tembihi ile başlayan aleyhte propaganda söylemi, insafsızca sürer. Attığı iftiralar ve kazanmasını engellemeye matuf kötü sözlerle, aklına gelen ve aslı astarı olmayan yalanı acımasızca dağıtır. Bu yetmez, ayrıca balçık çamur atar ve iftiralarını galiz küfürlerle destekler.

SEÇİM bittiğinde, korktuğu başına gelir ve karaladığı, kötülediği, çamur attığı aday kazanır. Çamurcu ustası aslında, insan görünümünde bir Bukalemundur. Çünkü seçileni herkesten önce arar tebrik eder ve çiçek gönderir. Birkaç gün sonra makamına sırıtarak girer. Elini sıkıp yanaklarına öpücük kondurur, 3-5 saniye sımsıkı sarılır, sonra: “Öyle sevindik ki, bunu anlatamam. Şerefim(!) üzerine yemin ediyorum, yılbaşında 70Milyon bize çıksaydı bu kadar mutluluk yaşamazdık(!) Kazanacağını bildiğimiz için akşam evi gelin gibi süsledik, çünkü bizim için bu bir bayramdı(!)” Der.

YALANDAN ölene şimdiye kadar rastlanmamış riyakârların bu konudaki başarılarının(!) önüne de, geçilememiştir. Riyakâr seçim süresince rolünü ustalıkla oynamış, oyunu herkesin yediğini sanmış, ikram edilen kahveyi de, sanısının üstüne höpürdeterek içmiştir.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI