ZEYTİN, LÂLE VE IHLAMUR YAPRAĞI
Yanılmıyorsam, günümüzden tahminen 25 veya otuz yıl önce, bir Sonbahar sabahındaki Pazar günü, gezinti yürüyüşü yaparken; bir kurumun hizmet binası önünden, eski otogara doğru ilerliyordum. Yürüdüğüm yol ile diğer yolun kesiştiği noktadaki kaldırıma (35) plakalı özel bir otomobil park etmiş. İçindeki 45-50 yaşlarında, ikisi kadın üç kişi inmiş, kadınlar yere düşenleri toplarken, erkekte, elindeki bastonumsu sopa ile yol kenarına, belediyenin diktiği zeytin ağaçlarından birini silkeliyordu.
Yanaştım, "Kolay gelsin" Dedim. Üçü de; bir an önce işi bitirip İzmir'e doğru gidecekler ki, yüzüme bile bakmadan, hafif ses tonu ile biri teşekkür etti, diğeri sağ ol dedi, erkek biraz kabadayımsı olduğundan ağzını açmadı. Dikilip onları seyrederken, Bay Horoz: "Zeytinler hoşumuza gitti de, biraz götürelim dedik" Diye, meraklı bakışımı gidermek istedi.(İnsandaki terbiye noksanlığı en fazla bu kadar olur!) Bu arada dikilip bakmamı sona erdirerek, çekip gitmemi bekleyen tavrı da, yüzünden okunuyordu. "Zeytinler sizin mi?" Diye sordum, Bay Horoz, yine yüzüme bakmadan "Yoo" Diye cevapladı. "Bu zeytinler belediyeye ait, kamu malıdır." Diye açıklama yaptım. Adam inadına: "İyi, iyi 4-5 kilo toplayacaktım, belediyeninse 20 kilo toplarım, öğrendiğim iyi oldu" Diye cevapladı. (Adam, birinci sınıf ve A kalite arsızdı.)
Pazar günü ortada kimsecikler yok, bu durumda durduk yerde sorun yaşamak mümkündü. Şahıs için siz ne düşünürsünüz bilmiyorum. Ama bana göre: sorumsuz, saygısız ve utanmazın biri olduğu muhakkak. Bu ve buna benzer on binlercesinin bugün; sorumsuz, lâkayt ve umursamaz davranışları nedeniyle, güncel sorunumuz COVID-19'dan kolaylıkla kurtulamayacağımızı kanıtlayan kişilerden biri.
Kaç yıl geçti tam anımsamıyorum. Lokma meydanı çevresindeki çardak altlarına ve diğer yeşil alanlara, belediye(Halkın ithal olarak değerlendirdiği) lâle dikmişti. Çeşitli renklerdeki bu lâleler, öyle güzel görünüyordu ki, iç açıcı, zevk verici ve göz kamaştırıcıydı. Bir akşamüzeri eve giderken görmüş, bir süre seyretmiş ve giderken de, kısa aralıklarla dönüp dönüp bakmıştım. Çünkü o lâleleri başka şehirlerde gördükçe: "Neden bizde yok" Diye iç geçirir zaman zaman yazardım.
Çeşitli renkteki lâleler ruhumun enerjisini tazeledi, coşku oluşturdu, mutluluk duymamı sağladı, "Artık bizde de var" sevinci bu nedenle, yüzüme yansımıştı. Eve vardığımda, hanıma: "Lâleleri gör, şaşarsın; o kadar güzel, o kadar harika, o kadar muhteşem. Eşim, eve girer girmez lâleden söz etmemi algılayamamış: "Ne lâlesi?" diye sormuştu. Gördüklerimi anlattım, o da çok merak etti. Sabahleyin çıktığımda, soluğu meydanda aldım. Bir daha seyredeyim diye. O da ne? Çiçeklikte lâle kalmamış, tek tük bir iki lâle. Şaşkına döndüm. Kafamda: "Ne oldu, çiçekler nereye gitti, yoksa belediye geri mi toplamıştı?"
Neyse durum öğrenildi. Birileri gece geç vakit gelip lâleleri söküp götürmüş. Niçin mi? Ev de saksıya dikmek için! Şimdi de, bu örnekte sergilenen, ayıbın; büyüklüğüne, basitliğine ve utanç verici sonucuna bakın! Tabii kim oldukları, neden yaptıkları belki biliniyordur. Ben bilmiyorum. Ama alanların "Lâlesever(!)" oldukları kesin. Lâlelerin sokakta sürünmelerine gönülleri razı olmamış ki; sokak çiçeği olup terbiyeleri bozulacağına, bir ailede büyümelerinin kendileri ve toplum için daha yararlı olacağı hesaplanmış ve gece götürülmüş(!)
Bu ve benzeri, yüz binlerce yurttaşın COVID-19 dan korunmadaki uyarıları, hangi hassasiyetle dikkate alıp uyguladıklarını tahmin edebiliyorum(!) Ama önümüzdeki kısa süre içinde, ikinci dalga için tekrar, tedbirlerin masaya süratle geleceği ve yurttaşın vurdumduymazlığı nedeniyle, kısıtlamaların uygulanacağı ihtimalini varsayıyorum.
Geçen hafta Pazar günü, yürüyüş yaparken bir parkdan geçiyordum. Hanımın biri duvarın üzerine çıkmış, tedbirlerden uyarılarından bihaber, ağız açık, burun açık ıhlamur yaprağı topluyordu. Her kopardığı yaprağı, uygunsa alıyor ve diğerlerini yere atıyordu. Bez çantanın biri ağzına kadar dolmuştu. Nasıl olsa ağaç kocaman, yaprak bol, beğendiğini al beğenmediğini at. Yerlerde, ıhlamur yaprakları ve kanırılarak kırılan dallar vardı! Dalların bazısı insafsızca, merhametsizce kanırılmış ama ağaçtan koparılamamış, fakat yaprakları alınmıştı. Böyle; gaddarlık, böyle insafsızlık ve böyle merhametsizlik! Görülmemiştir.
COVID-19 için: "Bana bir şey olmaz" diyen yurttaş tipi. İşte bu ve bunun gibi yüz binler. Sağlık Bakanının: "Maskenizi takın, sosyal mesafe aralığına dikkat edin, ellerinizi sık sık yıkayın!" desin, hiç kıymeti harbisi yok! Uyarılar; sorumluluk taşıyan yurttaş için. 10-15 milyonun yola getirilmesi için tek çare, mümkün olduğunca kurallarla ilgili denetim! Yoksa vaka sayısı süratle artacak, tekrar sokağa çıkılamayacak, hastaneler dolup taşacak. Tüm bu olumsuzluklara da, kuralsızlar neden olacak. O zaman, özdeyiş, yerine oturuyor: Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın cezasını kesip eline vermektir.